19 Mart 2016 Cumartesi

Alfa Cadı’ya Veda…

IMG_4335.JPG görüntüleniyor

IMG_4335.JPG görüntüleniyorIMG_4335.JPG görüntüleniyorGüçlü ve Feminen Bir Kadın Olmanın Sırları
Erkeklerin hüküm sürdüğü dünyada gerekirse tırnaklarımızı ve sivri topuklarımızı göstererek gücümüzü kullanmayı öğrendik. Modern dünyada kadınların sesi daha çok çıkıyor, sözü dinleniyor. Ancak bu noktaya gelene kadar verdiğimiz savaşın bir bedeli oldu: Çoğuz kadın olduğumuzu unutmak zorunda kaldık! Oysa kadınsı yanlarımızı reddetmeden ayakta kalabiliriz.

Bu kitabın yazarları Rebecca ve Christy, feminen doğasını yok sayan ve bu durumu içselleştiren, dolayısı hayatını fark etmeden zora koşan, giderek daha çok mutsuzlaşan, stres yüklenen kadınlara sesleniyor: ‘’ Hanımlar, içinizdeki Alfa Cadı sayesinde mücadele etmeyi, ayakta kalmayı öğrendiniz, ama artık nasıl gelişeceğinizi keşfetme zamanı geldi. İçsesiniz sizi huzura, keyfe ve barışa çağrılıyor, ona kulak vermek için ne duruyorsunuz, hemen bu kitabı okumaya başlayın! ’’

 Hepimizin hayatında Alfa bir Kadın vardır dimi?
Belki de siz bir Alfa Kadınsınız?

Beni sorarsanız bu iki soruya da EVET diyebilirim rahatlıkla. Ama bunu sorun olarak göremiyorum. Çünkü yaşadığım yer, yazarların yaşadığı yer gibi değil. Onlar gelişmiş ben gerilemekte olan bir ülkede yaşıyorum.Ve benim ülkemde kadın olmak zaten suç, hele bir de feminen bir tavrı olunca potansiyel O….. ‘sun.

Peki, kitabı neden okudun dersen, bunun sadece dış çevremdeki tavırlarım için değil, özel hayatımda bana yıkıcı gelen özelliklerimi törpülemek için. En azından kendi küçük dünyamda kadın olmanın duygusal farklılığını, güzelliğini yaşamak için. Size de önerim bu.Yazarlar dış hayatta da Alfa Kadın tavrımızdan vazgeçmemizi söylese de ben buna maalesef katılamıyorum. Ama kendi küçük dünyamızda patron bizin değil mi?

Bunlar kitap hakkındaki görüşlerim, peki kitap nasıl bir kitap derseniz;
Kitap dört ana Alfa Kadın tipini tamlıyor; Zorlayıcı Alfa, Kontrolcü Alfa, Rekabetçi Alfa ve Yıkıcı Alfa.
Ve bunlar tanımlanıyor her bir bölümde. Sadece tanımlamakla da kalmıyor, sorun olarak gördüğü bu tavrı açıklarken örneklendiriyor ve de bunu aşmak için bize önerilerde bulunuyor.

Kitabı genel olarak sevdim. Konuyu anlatması, örnekler, çözüm önerileri bana gayet mantıklı geldi. Yazım dilli de gayet akıcı. Hafta sonu okumak için kütüphaneden aldığım bu kitabı planladığım gibi iki günde bitirdim.
Yani okunması için tavsiye edebileceğim bir kitaptı. Ama hayaller ve hayatları da göz önünde bulundurulmalı bence.

Bu günlük bu kadar benden, kitaplar ile dolu bir gün diliyorum sizlere.
Sevgiler…

Güçlü olmak hanımefendi olmak gibidir. İnsanlara bir hanımefendi olduğunuzu söylemek zorunda kalıyorsanız, muhtemelen güçlü değilsinizdir.
Margeret Thatcher



16 Mart 2016 Çarşamba

Kim Bulduysa Onundur…




King, Sadist ve Medyum’da olduğu gibi, çılgınlığa kafadan bir dalış yaparak, yazar-okur ilişkisinin sınırlarını zorluyor… Öykü yüksek performanslı bir araç gibi kimi zaman kükrüyor, kimi zaman mırıldanıyor, kimi zaman da fazlası ile eğlendirici. Ayrıca en dikkatli okuyucuların bile gözünden kaçabilecek kadar sinsice, edebi eleştirilerle dalga geçebiliyor.
Kirkus Reviews
İnzivaya çekilmiş ünlü bir yazar; intikam duygusuyla dolu saplantılı ve öfkeli bir okur; soğukkanlı bir cinayetin ardından yıllarca gömülü kalmış, içi hazine değerinde onlarca defterle dolu bir bavul.Hazineyi kim bulacak? Dahası ona sahip olmak cehennemin kapılarını açmaksa eğer, bu ateşte kim yanacak?
Stephen King’den, yazarlığın gücüne ve edebiyatın bir hayatı nasıl değiştirebileceğine dair sarsıcı bir roman.
Kitap tanıtımında yazanlar bu kadardı. Buna karşın kitabı birçok yerde görmüş, yorumlarını okumuştum. Buna karşın ilk başta tereddüt ile başladım bu kitaba, serinin diğer kitaplarını okumamıştım, kitap tanıtımında yazan kitapları, ama buna rağmen kütüphaneden bu kitabı aldım. Eğer hikâyeyi anlayamaz isem geri götürürüm ve serinin ilk kitabını alırım diye düşünerek. Kütüphaneye kitabı geri götürdüm götürmesine ama okunmuş olarak.
Kitap tipik bir Stephen King romanı; sürükleyici. Ne zaman başlayıp, ne arada bittirdiğinizi anlamıyorsunuz. En azından ben anlamadım.
Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde birbirinden farklı iki kahramanın, daha sonra yolları kesişecek olan, yaşadıkları olaylar anlatılıyor. Ben kitabın en çok bu bölümünü sevdim, doğruyu söylemek gerekirse. Diğer iki bölümde bu iki kahramanın karşılaşmaları, çalıntı bavul etrafında gelişen olayları ve yeni kahramanları tanıyoruz. Ben burada dedektifin hikâyesini, özelliklede Holly’in hikâyesini pek roman ile bağdaştırıp sevemedim. Belki bu kısım serinin diğer kitapları ile bağlantılıdır diye de düşünmedim değil. Ama genel bir değerlendirmede bulunmam gerekirse romanı sevdim. Hele Pete ve kardeşi Tina’nın ilişkilerini. Eğer sizde benim gibi Stephen King hayranı iseniz kitap okuma yolculuğunuz da olması gerekli olan bir roman. Ayrıca hayatın sıkıcılığına karşı keyifli bir mola olacağını düşünüyorum.
Peki, siz bu kitabı okudunuz mu?
Yorumlarınız nedir?
Benimle paylaşır mısınız?
Bu kadar soru yeter, herhalde; Sevgiler…

9 Mart 2016 Çarşamba

Başarı İçin Stratejiler…

Hayallerini kendi gücüyle gerçekleştirebileceğine inanan insan şevklidir, inançlıdır ve yaşam sevinci vardır. Liderlik konusundaki semineri ve kitaplarıyla ün yapmış Amerikalı yazar John Maxwell, ‘’ Kişinin gelecekteki umudu, onun şimdiki gücünün kaynağıdır’’ der.
‘’ Ben yapamam, ben başaramam! ’’
‘’ Sen yaparsın, uğraş, gayret et, eninde sonunda başaracağından eminim çocuğum! ‘’ diyen türden yüreklendirici aile ortamlarında yetişmiş kaç kişi var aramızda?
Çoğumuz, ‘’ Sen yapamasın bırak uğraşma! ‘’, ‘’ Beceriksiz, senin elinden iş gelmez, her şeyi berbat ettin! ‘’, ‘’ Bana sormadan bir şeye dokunma! ‘’ diyen ortalarda yetiştik. Sonuç olarak, ‘’ Ben beceriksizim, elimden iş gelmez ‘’ , ‘’ Başkaları benden daha akıllı, becerikli ‘’ diyen ve kendi yaşamının sorumluluğunu ‘’ büyüklere ‘’, ‘’ hükümete ‘’, ‘’ devlete ‘’ devretmiş,  emanet etmiş kendi gücünden kuşkulu, çekingen, ürkek bireylerin çoğunlukta olduğu ve onlarla alay edercesine, onları kullanan arsız ve yüzsüz insanlardan meydana gelen bir toplum oluşturduk.
İnsanların, ‘’ Sen yapabilirsin! ‘’ ‘’ Kendi hayallerini ve amaçlarını gerekleştirebilecek güç sende var! ‘’ mesajını duymaya, okumaya gereksinimleri var.
Kitabı kısaca özetlemem gerekirse tipik bir kişisel gelişim kitabı derim rahatlıkla.
Başarı sizinle başlar ve başarı diğerleri ile devam eder adı altında iki ana bölümden oluşuyor.
İlk önce başarılı olmamız için kendi içimizde neler yapmamız gerektiğini, bakış açımızın, tavırlarımızın nasıl olması gerektiğini anlatan bölümlemelerde örnek kişilerden, örnek olaylardan alıntılar yapılıyor. Ve her bölümün sonuna uygulamamız için bir dizi alıştırmalar veriyor.  Anlatım dilli olukça akıcı, bölümde anlatılanları rahatlıkla anlıyorsunuz, olaylar gözünüzde canlanıveriyor. Yazar Amerikalı olduğu için referans kaynakları da kendi kültüründen çoğunlukla. Ama bu beni rahatsız ettiğini söyleyemeyeceğim. Ama okurken siz kendi kültürünüzden de referanslar bulabilirsiniz. İkinci bölümde ise çevrenizdeki insanlarla ilişkilerde başarılı olmanın yollar yine aynı metotla anlatılıyor. Burada ayıca ayrıntılı tanımlamalarda yapmış yazar.
Kitabın yazım dilli, bir üst paragrafta da söylediğim gibi oldukça akıcı, insanı hiç sıkmıyor. Kitabı iki günde bittirdim ben.  ( yaklaşık olarak 200 sayfaydı kitap.)
Kitabı ben özellikle daha önce hiç kişisel gelişim kitabı okumamış olan arkadaşlarıma tavsiye ederim. Kişisel gelişim kitapları için temel oluşturabilecek nitelikte bir kitap bu. Ben tada önce bu konuda birçok kitap okuduğum için bana fazla yüzeysel geldi.
Benden bu günlük bu kadar;
Sevgiler…
Beş yıl sonra iki nokta dışında yine bugünkü siz olarak kalacaksınız: Tanıdığınız insanlar ve okuduğunuz kitaplar.
Charlie Jones

8 Mart 2016 Salı

İtaatszilik Üzerine…



İtaatsizlik isyan değil uyumdan vazgeçmektir ve uygarlık itaatsizlikle başlar,
Korkuya, nefrete, hırsa,
Bize sürekli yeni ihtiyaçlar dayatan ve neyi beğenmemiz gerektiğini empoze eden sisteme,
Otomatikleşmeye,
Yaşlılığı süper tüketicilik konumuna getirmeye,
Telkinlere ve kamuoyuna,
Savunduğumuz şeyleri sevmek yerine karşısında olduğumuz şeylerden nefret etmeye,
İnsanların eğerleşmişliğine ve nesnelerin eğerin üzerinde olmasına,
Bireysellik yerine aynılığı koymaya,
Savaş çığlıklarına,
Bunca varlık içinde gitmen gönül darlığına,
Yaşam sevincinin yerine ‘’ Yaşasın Ölüm! ‘’ sloganı koyanlara İTAATSZİLİK!

Nasıl etkileyici bir tanıtım değil mi? Bende çok etkilendim ki zaten Eric Fromm hayranı biriyimdir. Normalde ben yazılarımı daha önceden yazarım, şu an bile Mayıs 2016 kitap tanıtımlarım ve yorumlarım hazır. Paylaşılmak için gününü ve saatini bekliyor. Ama bazen, bazı kitaplar beklemek istemiyor, beni hemen paylaşmalısın, belki senin sayende biri beni daha okur diye bağırıyor sanki bana.
İşte böyle kitaplardan biriydi; İtaatsizlik Üzerine…

Kitabı bitirir bitirmez, bu yazıyı yazmaya koyuldum. Kısaca kitap hakkında ki görüşüm; kesinlikle okunması gerekli kitaplardan biri olduğu.Kitap on bölümden oluşuyor; hepsi birbirinden ilginç başlıkları olan. Ve yazarın görüşlerini bizlerle paylaştığı bölümler.

Savunduğumuz şeyleri sevmek yerine karşısında olduklarımızdan nefret etmekle uğraşıyoruz.

Ama özellikle kitabın Psikolojik ve Ahlaki Bir Sorun Olarak İtaatsizlik başlıklı bölümü, beni en çok etkileyen bölümdü. Keşke imkanım olsa da yazıyı paylaşsam,ama bence siz kitabı alıp bu kitabı özellikle de bu yazıyı okuyun bence.
Kitap felsefi bir kitap ama bu sizin gözünüzü korkutmasın. Yazarın dili, anlatım tarzı çok sade ve akıcı. Yani bu konularda fikri olmayan biri bile rahatlıkla okuyabilir.
Günlük, bir mesajı olmayan kitapları zaman zaman bende okusam da, hayatın gerçekleri konusunda yeni bakış açıları geliştirmek için felsefe kitaplarını okumaya da çalışıyorum. Size de öneririm bunu… Ve bu tarz kitapların içinde Eric Formm’un kitapları da önemli bir yer tutmalı bence seçimlerinizde.

Köle olma tehlikesi içinde olmayabiliriz ancak robot olma tehlikesi içindeyiz ve geleneğimizin insani değerleri tehdit altındadır – bütünlük, bireysellik, sorumluluk, mantık ve sevgi. Bu değerler üzerinde konuşmayı sürdürmek giderek anlamsız bir ayine dönüşmektedir.
Yazarın tüketim üzerinde görüşlerini paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum. Bakalım siz bu görüşlere katılacak mısınız? Ben katılıyorum, belirtmeden geçmeyeyim. Peki, ya siz? Sevgiler…

Tüketici insanın ana gayesi bir şeye sahip olmak değildir, iç dünyasındaki boşluğun, dirençsizliğin,yalnızlığın ve endişenin üstesinden gelebilmek için daha çok tüketmektir.
Tüketici insan, bilinçsizce sıkıntısının ve endişenin baskısında iken mutluluk yanılsamasını taşır.İnsanın makineler üzerinde ki egemenliği artıkça insan olarak daha güçsüzleşmekte,, daha fazla tüketince de endüstriyel sistemin yarattı ve yönlendirdiği bitip tükenmeyen  gereksinmelerinin kölesi olmaktadır. Heyecanı ve coşkuyu yaşamanın zevki, mutluluğu ve maddi rahatlığı da canlılık zanneden insanın doyurulmuş açgözlülüğü, yaşamın anlamı haline dönüşür ki bu mücadele yeni bir din gibidir. Tüketim özgürlüğü, insanın özgürlüğünün özü haline gelir.










2 Mart 2016 Çarşamba

Saklı Öpücük…

Gist, muhteşem karakterleriyle karşımızda. O; bağımsız kahramanların ve kalbi erte aşkların ustası…
Romantic Times
Kadının gözleri yeşildi. Tıpkı bir İskandinav kraliçesi gibi… Gülümsediğinde tüm yüzü aydınlanmış; alt dudağının sol tarafındaki küçük kahverengi ben titreşmişti.
Teksas Eyaleti polisi Lucious Landrum azılı Comer Çetesi’ni yakalamaya kararlıydı. Bunun için hayatını ortaya koymuştu. Ama Georgie… Ah George!.. Bir kadının saçının teli için perişan oluyordu. Hayatı boyunca soyguncularla çatışmış, sayısız çeteye baskı düzenlemiş, defalarca ölümle burun buruna gelmişti ama asla bu ufak tefek kadını karşısında gördüğü zaman ki gibi gerilmemişti.
Ah! Bu kadın onun sonu olacaktı…
Georgie bağımsızlığının tadını çıkarıyordu. Kasabanın kadınlarının aksin kendin ait bir evi ve işi vardı. Tabii Lucious gelene kadar… Bu küstah adam bir ana ortaya çıkmış, işine ortak olmuş ve genç kadına emirler yağdırmaya başlamıştı. Evet, yüreğini titretecek kadar yakışıklı olabilirdi ama özgürlüğünü elinden almak…
İşte bu imkânsızdı!
Yürekleri ışıtan bir aşk hikâyesi…
The Heart
Bu okuduğunuz ilk Deeanne Gist romanı olabilir ama emin olun son olmayacaktı.
The ell-Dressed Branch
Kaakterler her sayfada da güçlü, daha aşk dolu.
CBA Retailers Magazine
 Genelde cep boya olan kitapları pek sevmem, yazı puntolarının küçüklüğü yüzünden, Okumak da zorlanıyorum.Ama başa bir yönden dolayı da severim. Çanta taşımasında ki kolaylık sebebiyle.
İşte bir yolculuk öncesi eksikliklerimi tamamlamak amacıyla markete gittiğimde cep boy kitapların indirimde olduğunu gördüm. Fiyatı 3.90 Tl ‘ye inmişti 10 Tl’den. Birçok kitap çeşide vardı indirim reyonunda. Yolculuğumda yanıma bir cep boy kitap olması benim için rahat olur diyerekten. Ve başladım reyonu alt üst etmeye, hangi kitabı alsam diyerekten. Romantik bir kitap istedim, kafamı ve gönlümü dinlendirecek. İşte bu doğrultuda tercihimi Saklı Öpücükten yana kullandım.
Kitabı almam öyküm kısaca böyleydi. Hadi artık kitap nasıldı, ondan bahsedeyim.
İlk önce kitabı rahat okudum. Kitaptaki yazı karakterleri çok küçük değildi. Ki bu konu benim için önemliydi.
Öykü ise idare ederdi. Çok akıcı, sürükleyici, inanılmaz bir aşk hikâyesi değildi. Ama kötü okunmayacak bir öykü de değildi. Benim amacım yolculukta vaktimi geçirtmesi olduğundan ben yol boyunca vaktin nasıl geçtiğini anlamadan okudum. Zaten büyük beklentiler ile aldığım bir öykü değildi. Polisiye, aşk karışımı olan bu öyküde hikâyede zaman zaman kopukluklar vardı. Çeviride de problem olduğunu düşündüm çünkü çok devrik ve kopuk anlatımla vardı.
Kısaca kitabı hakkındaki görüşümü söylemem gerekirse vasat bir kitaptı. Ne tavsiye ederim, ne de etmem.
Ama başka bir cep boy kitabı alımıyım derseniz? Evet, alırım derim. Okuma zorluk yaşamadım çünkü.
Peki, sizin bana önerebileceğiniz bir cep boy kitabı var mı?
Sevgiler…