Kavgam’ın ilk iki cildinde sıtma ateşine tutulmuş gibi
oldum. Dört gün boyunca okumaktan başka çok az şey yaptı, e postlarımı
cevaplamadım, köpeğimi yürüyüşe çıkarmadım, bulaşıklar lavaboda yığıldı.
Anlatının ışıkları sizi olduğunu yere mıhlıyor, tıpkı otobanın ortasında
kalakalmış bir hayvan gibi.
Dwight Garner, New York Times
‘’ Kalp için hayat basittir: Atabildiği kadar atar. Sonra
durur.’’
Hiçbir sır bıkamayan bir dürüstlükle yazıyor Knausgaard. O
yazdıkça nefesler tutuluyor, heyecandan kalp çok kereler duracak gibi oluyor.
Onun yaşamına giriyor, kendi kalbinizden çok ama çok uzaklara gidiyorsunuz ama
bir anda orada sadece kendi kalbinizin attığını duyuyorsunuz. Knaugaard Kavgam’da eşsiz bir ustalıkla bize
yaşamlarımızı geri veriyor.
Bırakamıyordum, bırakmak istiyorum, bırakamıyorum, sadece
bir sayfa daha, sonra akşam yemeğini hazırlayacağım, bir sayfa daha…
Vösterbottens- Kuriren-İsveç
Nasıl, çarpıcı bir tanıtım yazısı değil mi? Benim için,
etkileyici olduğu kesin. Çünkü bu yazıyı okuyarak kitabı okumaya karar verdim.
Ama aynı şeyi kitap için söylemem mümkün değil maalesef.
Kitabı zor okudum ve zor bitirdim. Ve serinin diğer kitaplarını okumayı da
düşünmüyorum, üzülerek belirtmek gerekirse.
Nedenine gelince bir kere kitaptaki öyküyü, daha doğrusu
yaşam öyküsünü sevmedim.
Oldukça iç karartıcı bir öyküydü benim için. Benim kendi hayatım yeteri kadar iç karartıcı
iken birde İsveçli bir adam için üzülmeyi mantıklı bulmadım kendi adıma.
Öykü dram içerdiği içinde kitabın akıcılığı sekteye uğruyor
doğal olarak.
O sebeple öyküyü ve yazarın dilini sevmediğim için benim
için hayal kırıklığı olan bir kitap oldu benim kitap okuma yolculuğumda.
Peki, siz bu kitabı okudunuz mu?
Peki, siz sevdiniz mi yoksa benim gibi mi hissetiniz?
Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
Sevgiler…