Kuzen Kuzene Karşı
15. yy
İngiltere’nin Jeanne d’Arc’ı olmaya kararlı bir kadın,
ülkenin kaderini baştan yazacaktı. Onun önünde krallar bile durduramadı
Kuzeni Kral VI. Henry aklını yitirince, Margaret hayal
kırıklığına uğradı. İçindeki kutsal cevheri fark edecek kimse kalmamıştı.
Üstelik Margaret, Fransa’da, İngiltere’nin yüz karası olmuş, beceriksiz bir
babanın kızıydı ve annesi, onu sevmediği bir adamla evlenmesi için Galler’in
bir ucuna gönderiyordu.
Babası yaşında adamlarla evlenip genç yaşında dul kalan,
daha ön dört yaşında anne olan bu genç kadın, yalnızlığından bir zafer
yaratmaya ararlıydı.
Her bedeli ödemek pahasına, oğlunu İngiltere tahtına
çıkarmayı kafasına koymuştu. Siyasi dengeler her gün değişirken, Margaret
gözünü kırpmandan hain ittifaklar ve gizli planlarla yoluna devam etti.Atık yetişkin bir adam olan sürgündeki oğlu, kendi ordusunu
toplayıp en büyük ödüle ulaşacağı günü beklerken, Margaret tarihin en büyük
isyanlardan birine öncülük etti.
Entrika, tutku ve soğukkanlı hırslara dolu bu romanda,
Philippa Gregory, tanrının isteği ile tarihi değiştirmek zorunda olduğuna inanan,
güçlü ve gururlu bir kadının hikâyesini anlatıyor.
Mücadele, ihanet ve
siyasi çekişmelerle dolu cüretkâr, renkli, unutulmaz bir roman… Gregory, tıpkı
Margaret Beauford gibi, eşsiz enerjisi ve sarsılmaz anlatımıyla benzerlerinin
arasından bir kez daha sıyrılıyor.
Publishefrs Weekly
Kitabı genel olarak yorumlamam gerekirse; sevdim.
Dilli oldukça akıcı, hikâye akıcı bir şekilde, bir sonraki
sayfada nelere olacak diye merakla sayfalarında yol alırken buluyorsunuz
kendinizi. En azından ben öyle sayfalar arasında yol alırken bir bakmışım ki
kitap bitmişti.
Birde benim dikkatimi çeken şey, bilirsiniz bizde lisede
karşılaştırmalı tarih gösterilmez ki ben en son tarih dersimi lisede görmüştüm
üniversite eğitimim başka bir alanda almıştım. O yüzden hikâyenin başladığı yıl
olan 1453 de biz İstanbul’u Fethi etmek üzerinde iken aynı yıllarda İngiltere’nin
içinde bulunduğu durumu okumak benim için ilginç olduğunu söylemeden
geçemeyeceğim.
Birde ister Osmanlı tarihinde olsun, ister İngiltere veya şu
an bilmediğim başka bir yerde kadınları ne kadar ülke yönetiminden uzak
tutulmaya çalışılsa, ne kadar ikinci sınıf insan muamelesi olarak görülse de
kadınların inanılmaz hırsları ile perde gerişinden bile olsa o ülke tarihine
damga vurduğunu görmek benim için farklı bir bakış acısı oldu, o devir Avrupa
saraylarında yaşananları gördüğümde.
Ve galiba o devirde kadın her yerde aynı bakış acısı ile
görülüyordu. İter Asya, ister Avrupa… Her yerde kuluçka makinesi. Ama sonunda
tarihi yazan, devre de adını verenler hep kadınlar oldu, onları bu tarz ikinci
sınıf insan muamelesi gören kişiler değil. Tarihin diyalektiği bu olsa gerek.
Tarihi bu tarz kitaplardan öğrenilmeyeceğinin bilincinde
olarak ama romanın içinde tarihi karakterler ve olayların olmasının zevkine
vararak okudum bu kitabı.
Serinin diğer kitaplarını da en kısa zamanda okumayı
planladığımı burada belirtmek isterim.