Öncellikle şunu belirteyim ki yazı biraz uzun. Kendi
görüşlerim yanında kitapta da bol bol alıntı yaptım. Ki bence bu alıntılar
olmasa bu yazıda bir şeyler eksik kalırdı. Sabır gösterip sonuna kadar okumanız
dileği ile…
Normal yaşlanma
normal değildir!
Her sene giderek daha genç olabilirisiniz.
Biyolojik saatinizi geri alıp yaşlanma sürecini geriye
çevirebilirisiniz.Seksen yaşındayken de dinç, sağlıklı ve hayat dolu
olabilirisiniz.
Yaşanmaya bağlı hastalıkların yüzde ellisini ve yaşlanmaya
bağlı çöküşün yüzde yetmişini kesinlikle durdurabilirsiniz.
Yaşlılık biliminde
yaşanan bir devrimin tam ortasında bulunuyoruz. Bu devrimi yaratan kapsamlı
ve sıra dışı bilimin bulguları halen değerlendirme aşamasında; ancak temel
hatlar belirlenmiş durumda. Kırk ile doksan yaş arasındaki herkesin giderek
gençleşmesini mümkün kılan temel bilgiye sahibiz. Bu bilgiyi dikkate alırsan,
önceki nesillerden, daha doğrusu biyolojik zamanda şimdiye dek yaşamış
herkesten çok daha genç, dinç ve sağlıklı bir ömür süreceğiz.
Herkesin rahatlıkla
anlayabileceği bir dille aktarılmış yepyeni bir bilimin kitabı. Dr. Henry Lodge
ve Chris Crowley’in tavsiyelerine uyan herkes hem zihinsel hem de fiziksel
yaşlanmayı durdurabilir.
Dr. K. Craig Kent / New York Presbyterian
Hastanesi, damar cerrahisi şefi
Özellilikle de
hayatında değer verdiği ir erkek olan her kadının mutlaka okuması gereken bir
kitap. Eşinizin salıklı ve uzun bir ömür sürmesini sağlayabilirsiniz.
Dr. Hilda Hutcherson / New York Kadın Cinsel
Sağlık Merkezi Yöneticisi
Yaşlandıkça, dinç,
zinde ve formda kalmanın yolu.
Dr. Peter Scardino / Meorial Sloan -
Kettering Kanser Merkezi
Üroloji Departmanı
Bölüm Başkanı
Kitap tanıtımında yazanlar bunlardı. Benim kitap hakkında ki
görüşlerim için ise okumaya devam lütfen.
Blogumu yeni açmış olsa da, belki aranızdan bir kaçınız fark
etmiştir, zaman zaman bazı kitap türlerine takılıp kalıyorum ve belli bir süre
o tür kitapları okuyorum. İşte bu
sıralar sağlık kitapları, özellikle de gençleşmeye yönelik kitaplar ilgimi
çekiyor. Sağlığa olan ilgimden dolayı mı yoksa yavaş yavaş yaşlanmaya
başlamamdan dolayı mı? Bu soruya cevap vermesem nasıl olur? Israr mı ediyorsunuz? Tamam, o zaman, tabiî
ki sağlığa olan ilgimden… İşte bu ilginin sonucu kütüphaneden bu kitabı almış
bulundum. İtiraf etmem gerekirse e kitap tanıtımına nede kitabın içeriğine
dikkat ettim. İsmi benim için yeterli gelmişti. İyi ki de yetmiş, çünkü kitap
içeriğine dikkat etsem bu kitabı büyük bir ihtimal ile almazdım. Ve bu güzel
kitabı okuma şansını kaçırırdım. Çünkü kitap bana kesinlikle hitap etmiyor. İlk
önce kitap emekli olanlara yönelik ki benim emekli olmama senelerrr var. İkincisi
neden de kitap daha ziyade erkeklere yönelik yazılmış ki ben erkek değilim. Ama
tüm bunara rağmen ben kitabı büyük bir ilgi ve zevkle okudum. Şimdi o nedenleri
ve benim ilgimi çeken noktaları sizlerle paylaşmaya başlayayım.
Kitap iki yazara sahip; birisi konu hakkında uzman olan bir
doktor diğeri ise hasta yani yaşlanma sürecindeki biri. Kitap bölüm bölüm
gidiyor. Bir hasta birde doktor olacak şekilde. Yaşlanma sürecindeki kişi
yaşadıkları aldığı önlemleri ve bu süreçte yaşadıklarını anlatırken doktorda
bunun bilimsel açıklamasını yapıyor. Bu bilimsel açıklama oldukça basit bir
dille, kolay anlaşılabilir bir şekilde yapılmış. Mesela bana bugün bir kalp
krizi nasıl oluşur deseniz size bunu rahatlıkla anlatabilirim. Kitabın dilli
yani oldukça akıcı yani. Zaten konu beni o kadar ilgilendirmese de, kitabı bir
çırpıda bitirmeme neden olan bu akıcı anlatım oldu.
İlk önce kitabın ama felsefesi olan söze burada yer vereyim.
Yaşlanma, doğanın
verdiği bir karardır; bozulma ise sizin verdiğiniz bir karar.
Yani yaşlanmak kaderimiz olsa da bunu etkileri olan bedensel
ve zihinsel zayıflama kaderiz değil.
Gerileme olarak nitelendirilen değişiklikleri hem zihinsel
hem de bedensel olarak değiştirmemiz mümkün. Tabii yoğun bir caba ile. Oturarak
değil!
Kitabın en önemli mesajı haftada altı gün egzersiz yapmanız.
Kesinlikle altı gün. Kesinlikle daha az
değil. Emekli iseniz nasıl işe
gidiyorsanız aynı disiplin ile. Burada beni getirebileceğim bir eleştiri var
yalnız. Egzersiz programı sadece erkeklere göre düzenlenmiş. Peki ya biz? Ama bende en azından haftada altı gün bir
egzersiz yapmamızın biz bayanlar içinde
şart olduğunu düşünüyorum. Ve bu egzersizleri de detaylandırıyor ve bize faydalarının
ne olduğunu bilimsel olarak açıklıyor. Mesella ;
Düşük yoğunluklu hafif
aerobik egzersizler yağ yakarken, yüksek yoğunluklu ağır aerobik egzersizler
glikoz yakar.
Burada önemli olan,
yavaş ve uzun egzersizin kaslarınızı, kalp ve dolaşım sisteminizi geliştirdiği;
yağ depolarınızı kullanıma soktuğu ve bedeninizin tamamını onardığıdır.
Uzun ve yavaş egzersiz
modern hayatın süreğen yangısının ta tersidir; içinizde bir gençlik akıntısı
oluşturur.
Sporu uzun addede yapacağımız için istediğimiz herhangi bir
dalı seçmede serbest bırakıyor. Ama
içinde kuvvet egzersizleri olmak kaydıyla.
Ne yapmaya karar
vermiş olursanız olun, karar verdiğiniz
şeyi yapın. Kuvvet egzersizleri, hayatınızın geri kalanı için kritik bir
öneme sahiptir ve bu egzersizleri yapmaya her yaşta başlayabilirsiniz.
Hareketsiz bir yaşam süren, yetmiş yaşında bir insan kuvvet egzersizleri
yaparak üç ay içinde bacaklarını olduğundan iki kat daha güçlü hale
getirebilir.
Aerobik egzersizleri
hayatınızı kurtarır; kuvvet egzersizleri yaşamaya değer kılar.
Ve ben bu egzersiz disiplinine ne kadar erken başlarsak o
kadar iyi olduğunu düşünüyorum. Otuz yaşını aştıktan sonra artık bedenimize
daha iyi bakmamız gerekmiyor mu?
Ne kadar erken
başlarsanız aldığınız sonuç o kadar iyi olur ki bu da bizi emeklilikten önceki
on yıllık zaman dilimine getirir. Hala tam gaz çalışırken egzersiz yapmak pek
çok kişiye zor gelir. Son derece yoğun olan çalışma programınıza egzersizi
dâhil etmek tüketici görünebilir ama bu bakış açısı aslında yanlıştır. Gün sonundaki yorgunluğumuzun nedeni çok
fazla egzersiz yapmış olmamız değil, yeterince egzersiz yapmamanızdır.
Hareketsizlik bizi zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak tüketir. Her akşam eve tükenmiş olarak gelmek yaşamak
değil, hayata kalmaktır. Üstelik pek çok araştırma, formda olduğumuz zamanlarda
işteki üretkenliğimizi arttığını gösteriyor; b artış da egzersiz için harcanan
zamanın hakkını fazlası ile veriyor. Ayrıca evdeki faaliyetlerimiz de daha
verimli oluyor; daha az uyku ile daha tatmin edici sonuçlar alıyoruz. Yaşam
kalitesine birazcık olsun değer veren kimseler için egzersize harcanan zaman
kesinlikle bir kayıp değildir.
Nasıl, sizinde ilginizi çekti değil mi? Daha detaylı
bilgiler ve egzersiz önerileri için kitabı okumanızı şiddetle öneririm.
Şimdi de kitabın ikinci kısmı olan beslenme kısmına göz
atalım. Kitabın bir felsefesi var bu konuda, ki bende kesinlikle buna
katılıyorum: Kesinlikle diyet yapmayın. Sadece yediklerinizi gözden geçirin.
Zaten artık hepimiz neyin bizim için zararlı olduğunu biliyoruz. Bunları
hayatınızdan çıkaracak şekilde bir beslenme düzeni oluşturun. Ve bunu yaparken
bunu mutfak da değil, markette yapın! Yani bu yiyecekleri eve sokmayın artık…
Burada kitaptan alıntı daha yapmak istiyorum. Beni çok güldüren
bir alıntı oldu bu.
Piramidin en
tepesindeki bayraktır patates kızartması. Başlangıçta sadece bir patatestir;
yani tam bir karbonhidrat deposu. Fakat ardından doymuş yağda kızartılarak çok,
çok daha kötü bir yaratığa dönüşür. Evrende kötülük diye bir şey varsa, patates
kızartması şeklinde vücut bulduğu muhakkak; cennetlik tadına rağmen şeytanın ta
kendisine ait bir yiyecek.
Bir patates kızartması ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
Özellikle zararı… Ama ben yinede bu küçük şeytanı çok seviyorum ve arada biraz
kaçmak yapıyorum. ( Aman, aramızda kalsın!)
Egzersizimizi yapıyoruz, beslenmemize de dikkat ediyoruz
artık. Yani bedensel yaşlanmamızı durdurmadık ama bozulmamızı engelledik o
zaman. Peki, geriye ne kaldı; zihinsel ve duygusal bozulmamızı durdurmak. Kitap
burada toplumsallaşmamızın, insanlar ile ilişkilerimizi daha geliştirmemizi,
eve tıkılıp kalmamızı, bir uğraşımızın olması, bir hobimizin olmasını
kesinlikle ve kesinlikle öneriyor.
Dolayısı ile
hayatınızı kendi kontrolünüz altına alın. Birtakım organizasyonlar yapın. Risk
alın. Köprüler kurun. Elbette kurduğunuz köprülerden bazıları yıkılacak,
bazıları da sizi pek hoşlanmadığınızı anladığınız insanlarla bir araya
getirecektir ama olsun. Bunlar sayesinde iyi arkadaşlıklarda kuracaksınız.
Üstelik sürünüzde yer alan herkesten hoşlanmasanız bile yine de bir sürüye
ihtiyacınız var.
Ki bu bizim tüm yaşantımız süresince yapmamız gereken bir
şey değil mi?
Kitap kısaca böyle. Ben kitabı çok sevdim ve sizinde
okumanızı isterim. Kitaptan son bir paylaşım yaparak yazımı bittiriyorum.
Yaşlanma olarak
adlandırdığımız belirtilerin çoğu bozulmadan ibarettir ve bozulma tercihe
bağlıdır; sizin kontrolünüz
altındadır. Hayatınızdaki kimi değişiklikler sizin kontrolünüzün altında olmaya
bilir ama bu sizin kontrolünüzdedir. Hayatın dizginlerini, hem fiziksel hem
duygusal anlamda ele almak, standart emekliliğe ve yaşlanmaya karşı en iyi
panzehirdir. Bu süreç egzersizle başlar. Egzersiz, toplumun yaşı insanlara
verdiği o gülünç mesajı, yani sadece işten değil hayattan da emekli olmaları
gerektiği mesajını tersine çevirir.
Toplum size, yaşlandığınızda genç bir hayat sürmenin; güçlü, formda,
zihinsel ve cinsel acıdan aktif olup çevrenizdeki olaylar ve insanlarla
ilgilenmenin doğal olmadığını söyler. Bu mesaj kesinlikle yanlıştır. Gelişme ve
hayat dünyada ki en doğal şeydir. Doğal olmayan, bozulmanın ta kendisidir.
Chris iyimser bir adam çünkü forma girerek kendini toplumun önyargılarından
özgür kıldı. Bu ona, hayatının geri kalanında hem fiziksel hem de duygusal
anlamda yaşama sevinci ve dolu bir hayat sürme isteği verdi.
Yazımı bitirmeden şunu da söylemeden yazıyı bittirsem olmaz
bence. Kitaptaki yaşlı kahraman Chris bütün bu önlemleri yaşamının geri
kalanını daha kaliteli geçirmek için ve kendine daha kaliteli bir yaşam
sağlamak için yapıyor. Eğer siz bu kitabı okur kitapta yazanları yaparsanız bu
yaşamınızın daha kaliteli olmasından ziyade ikinci işinizde gençlerle daha
rahat yarışabilmek ve bu yarışta çok geri kalmamak için yapacaksınız.
Alacağınız emekli maaşı ile Chris gibi kayak yapmaya mı gideceğinizi
düşünüyorsunuz yoksa?
Sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder