Ursula K. LeGuin bilim-kurguyu boş zamanlarda, eğlence olsun
diye okunan ‘’ yüzeysel ‘’ bir edebiyat türü olmaktan çıkaran yazarları başında
gelir. Onun yapıtlarında, farklı kültürler ve dünyalarla karşılaşan bireylerin,
belli bir kültüre ait olmanın anlamını ve sınırlarını sorguladıkları; bütünlük,
uyum, sevgi, özgürlük, düzen, kaos gibi varoluş sorunlarına ahlaki yanıtlar
aradıkları politik bir edebiyat tarzı haline gelmiştir bilim-kurgu. Müthiş bir
hayal gücü, özenli bir dil, kurgudaki ustalık ve ney bir siyasal bilinç bir
araya gelir LeGuin’de.
Bu kitaptaki öykülerle, LeGuin’in olağanüstü zengin
dünyasından farklı lezzetler sunuyoruz sizlere. Bazıları son derece eğlenceli,
katkısız fanteziler; bazıları da alttan alta ahlaki ve siyasi sorunları
tartışan anti-ütopyalar… Kolektif delilik, kişi olmak, yalnızlık, bir arada
yaşamak, özgürlük, yaratıcılık, sevgisizlik, sorumluluk, umut gibi devasa
konulara değinilir bu öykülerde: Öğreticilik taslamadan, mütevazı ama ustalıklı
bir üslupla…
Gül Bircan / Milliyet
Sanat
Gülün Günlüğü kaç
satar, ne kadar okunur bilemiyoruz, ama ‘’ Cehennemde tek bir ruh kalsa… ‘’
diyen bir ütopyacı yazarın, Mülksüzlerden sonra bu kitabıyla da okurlarımızın
beyin ve yüreklerinde yeni volkanik patlamalar, ‘’ gümbürdemeler ‘’
yaratacağına kuşkumuz yok.
2000’ e Doğru
Sözün kısası Gülün
Günlüğü’nü okudukça ( ve de tabii düşündükçe ) Ursula K. Leguin’in birikimlerini
müthiş bir kurguyla, bilinçle doruğa ulaştığını görüyoruz.
Esma Saltık / Varlık
Geçen haftalarda
Ursula K. Leguin’in Mülksüzlerini okumuş ve yorumlarımı sizlerle paylaşmıştım. Ve
yazımın sonunda sizlerle Ursula K. Leguin’in kitaplarını okumaya devam
edeceğimi söylemiştim. İşte bu kararım doğrultusunda kütüphanede bulduğum
yazarın Gülün Günlüğü adlı kitabı büyük bir hevesle alıp okudum.
Milyonlarca insan sürekli mutluluğu yaşasın, ama bir şartla; uzaklarda
bir yerde bir yitik ruh tek başına eziyet çekmek zorunda olsun. Bir an için
içimizden bize sunulan mutluluğa yapışmak gelse bile yine ilk kapılacağınız
özgül ve bağımsız duygu, bile isteye böylesi bir pazarlık yaparak elde edilen
mutluluğun ne kadar çirkin bir şey olduğudur.
Yazarın kitaplarının içindeki
öyküleri okumaya başlamadan, yazarın kendisinin yazdığı önsözü büyük bir keyif
ile okuyarak başladım kitaba. Yaptığı alıntılar, Dostoyevski ye göndermeleri ve
tabelaları tersten okuması… Bu fikirleri nerden buluyorsunuz Bayan LeGuin?
Sorusunun cevabını bulabileceğiniz bu önsöz nasıl bir kitaba başladığımın bir
ipucuydu sanki. Yukarda ki alıntıda bu önsözden.
Kitapta 12 hikâye var. Bazısını çok sevdim, bazısından çok
etkilendim, bazısından ise hiç hoşlanmadım. Ama kitabı bir bütün olarak
değerlendirmen gerekirse kitabı sevdim ve öykülerden zihnim ama en çok yüreğim
etkilendi.
Umuttan başka bir şey olmadığı için ir hayat boyu umutla yaşadıktan
sonra insan zafer tadını yitiriyor. Tam
bir zafer hissi için önce tam bir umutsuzluk yaşanmalı. Çok önceleri kafasından
silmişti umutsuzluğu. İnsan devam edip gidiyordu.
Kitapta Mülksüzlerdeki Odoculuk anarşizminin fikir anası
olan Odo’nun öyküsü, diğer kitap ile olan bağlantısı dolayısıyla büyük bir
dikkat ve merakla okuduğum bir öykü oldu. Kitabın ilk öyküsü yapılan alıntıya
bağlı olan hikâye nedeniyle beni oldukça etkiledi. Belki de bende Omelas’ı
bırakıp gitmek istediğimden…
Ben Rosa’yım. Ben gülüm. Gül. Gülüm ben. Çiçeği olmayan gül, tamamen
dikenlerden oluşmuş gül, onun yaptığı zihin, onun dokunduğu el, kış gülü.
Ama en çok sevdiğim, beni etkileyen kitaba da adını veren
Gülün Adı oldu. Nedenini , niçinini sizlerle paylaşmak istemesem de …. Bunun
için bana kırılmayacağınızı umarak…
Eğer kitabı bir gün okursanız veya daha önceden okuduysanız
sizi en çok etkileyen öyküyü benimle paylaşır mısınız?
Benim yeni keşfettiğim bu yazarın hikâyelerini okumaya devam
ederken, sizlere de bu yazarın dünyasında yolculuğa çıkmayı şiddetle
öneriyorum.
Sevgiler…