Uzun öykü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Uzun öykü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2016 Çarşamba

Polisiye Bir Öykü…


Macar yazar Imre Kertesz, Kadersizlik, Fiyasko ve Doğmayacak Çocuk İçin Dua adlı romanlardan oluşan üçlemesiyle 2002’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülmüştü. Kertesz, bu yarı – otobiyografik üçlemesinde, 2. Dünya Savaşı yıllarında Nazilerin toplama kamplarında yaşadıklarını ve yaşananları olağanüstü bir dille anlatıyordu.
Polisiye Bir Öykü ise, adının ilk ağızda çağrıştırdıklarının tersine, alışılmış anlamda bir polisiye değil. Yazarın sansüründen korunabilmek amacıyla anlatı mekânı olarak seçtiği kurmaca bir Latin Amerika ülkesindeki zorba yönetime bağlı gizli polis örgütünün keyfi uygulamaları üstüne özlü bir öykü.
1970’lerin sonlarına doğru yazılmış olan Polisiye Bir Öykü’nün, bildik Kertesz romanlarından bir farkı var: Çoğu kez olup biteni kurbanın gözünden anlatmayı yeğleyen yazar bu kez olay örgüsünü bir işkencenin gözünden aktarıyor.
Polisiye Bir Öykü, zekice kurgulanmış, insanın kanını donduracak kadar soğukkanlı bir yergi.
Tanıtımda ki bir cümleye kesinlikle ve kesinlikle katılıyorum. Kanımı donduracak kadar soğukkanlı bir yergiydi bu öykü. 80 Sayfalık bu kitabı bir solukta, zaman zaman üzülerek, zaman zaman kızarak ve zaman zaman yaşananları hissederek okudum.  Anlatı dili bir o kadar yalın ama buna karşın bir o kadar çarpıcı. Bazı gerçekleri bir tokat gibi okuyucuya çarpan bir öykü.
Yazarın daha önce hiçbir kitabını okumadım, ama kendi ifadesi ile sadece sadece iki haftalık bir zaman diliminde yazılmış olan bu uzun öykü bu kadar etkileyici olabiliyorsa diğer kitapları hayal edip, bir an önce okumak isteğimi bastıramıyorum. Umarım kütüphaneden yazarın diğer kitapları da mevcuttur diye içten içe de dua ediyorum.
’ Hayır, ’’ diye karşılık verdi. ‘’ O sırada anlamamıştım. Daha sonra bir keresinde anlamıştım. Şimdi de tekrar anladım. Ama ne önemi var ki, ‘’ diye eliyle boş versene der gibi işaret yaptı, ‘’ bunu sizin gibi insanlar zaten anlayamaz. ‘’
Sandığından daha iyi anlıyordum. Ama şaşırmıştım: Martens’te – büyük bir makinenin önemsiz küçük vidası olan bağımsız insan kişiliğinin her türlü karar ve idrak yetisini bir yana bırakmasının ardından- bu kişiliğin bir kez daha belirebileceğini ve kendini göstermeye çalışacağını hesaba katmamıştım.  Yani konuşmasını ve yazgısını açıklamak istemesini beklememiştim. Deneyimlere göre, bu çok nadir görülen bir şeydir. Kanımca herkes bunu yapma, üstelik kendi tarzında yapma hakkına sahiptir. Martens bile. Ben de onun isteğini yerine getirmesini sağladım.
Sizde Martens’in öyküsünü merak ettiyseniz, bir işkencecinin göründen bir öyküyü okumak isterseniz ki bence isteyin, bu uzun öyküyü kesinlikle ve kesinlikle okumalısınız.
Güzel bir dünyada, güzelliklerle dolu bir gelecek dileği ile
Sevgiler…