Macar yazar Imre Kertesz, Kadersizlik, Fiyasko ve Doğmayacak
Çocuk İçin Dua adlı romanlardan oluşan üçlemesiyle 2002’de Nobel Edebiyat
Ödülü’ne değer görülmüştü. Kertesz, bu yarı – otobiyografik üçlemesinde, 2.
Dünya Savaşı yıllarında Nazilerin toplama kamplarında yaşadıklarını ve
yaşananları olağanüstü bir dille anlatıyordu.
Polisiye Bir Öykü ise, adının ilk ağızda çağrıştırdıklarının
tersine, alışılmış anlamda bir polisiye değil. Yazarın sansüründen korunabilmek
amacıyla anlatı mekânı olarak seçtiği kurmaca bir Latin Amerika ülkesindeki
zorba yönetime bağlı gizli polis örgütünün keyfi uygulamaları üstüne özlü bir
öykü.
1970’lerin sonlarına doğru yazılmış olan Polisiye Bir
Öykü’nün, bildik Kertesz romanlarından bir farkı var: Çoğu kez olup biteni
kurbanın gözünden anlatmayı yeğleyen yazar bu kez olay örgüsünü bir işkencenin
gözünden aktarıyor.
Polisiye Bir Öykü, zekice kurgulanmış, insanın kanını
donduracak kadar soğukkanlı bir yergi.
Tanıtımda ki bir cümleye kesinlikle ve kesinlikle
katılıyorum. Kanımı donduracak kadar soğukkanlı bir yergiydi bu öykü. 80 Sayfalık
bu kitabı bir solukta, zaman zaman üzülerek, zaman zaman kızarak ve zaman zaman
yaşananları hissederek okudum. Anlatı
dili bir o kadar yalın ama buna karşın bir o kadar çarpıcı. Bazı gerçekleri bir
tokat gibi okuyucuya çarpan bir öykü.
Yazarın daha önce hiçbir kitabını okumadım, ama kendi
ifadesi ile sadece sadece iki haftalık bir zaman diliminde yazılmış olan bu
uzun öykü bu kadar etkileyici olabiliyorsa diğer kitapları hayal edip, bir an
önce okumak isteğimi bastıramıyorum. Umarım kütüphaneden yazarın diğer
kitapları da mevcuttur diye içten içe de dua ediyorum.
‘’ Hayır, ’’ diye
karşılık verdi. ‘’ O sırada anlamamıştım. Daha sonra bir keresinde anlamıştım.
Şimdi de tekrar anladım. Ama ne önemi var ki, ‘’ diye eliyle boş versene der
gibi işaret yaptı, ‘’ bunu sizin gibi insanlar zaten anlayamaz. ‘’
Sandığından daha iyi
anlıyordum. Ama şaşırmıştım: Martens’te – büyük bir makinenin önemsiz küçük
vidası olan bağımsız insan kişiliğinin her türlü karar ve idrak yetisini bir
yana bırakmasının ardından- bu kişiliğin bir kez daha belirebileceğini ve
kendini göstermeye çalışacağını hesaba katmamıştım. Yani konuşmasını ve yazgısını açıklamak
istemesini beklememiştim. Deneyimlere göre, bu çok nadir görülen bir şeydir.
Kanımca herkes bunu yapma, üstelik kendi tarzında yapma hakkına sahiptir.
Martens bile. Ben de onun isteğini yerine getirmesini sağladım.
Sizde Martens’in öyküsünü merak ettiyseniz, bir işkencecinin
göründen bir öyküyü okumak isterseniz ki bence isteyin, bu uzun öyküyü kesinlikle
ve kesinlikle okumalısınız.
Güzel bir dünyada, güzelliklerle dolu bir gelecek dileği ile
Sevgiler…