Bu unutulmaz güzellikteki romanda, bir kadın geçmişi ve
geleceği karşı karşıya gelerek beklenmedik sonuçlara yol açıyor.
Jennifer Mcmahon’un sıra dışı romanı Söylemeyeceğine Söz Ver
arkadaşlık, aile, bağlılık ve ihanet üzerine yazılmış, derin iç görüsü ve
güzelce örülmüş geçmişiyle unutulmaz ve gerilim dolu bir kitap.Bir cinayet
romanından çok daha fazlası.
Kırık bir yaşındaki okul hemşiresi, Alzheimer hastası olan
annesi ile ilgilenmek için kırsaldaki evine dönmüştür. Geldiği ilk gece bir
cinayet olur ve küçük bir kız öldürülür. Bu olay, kadının çocukluğunda yaşanan
bir başka cinayete esrarengiz biçimde benzemektedir. Sınıf arkadaşları tarafından
‘’ Patates Kız ‘’ denilerek alay edilen ve dışlanan yoksul arkadaşı Del ‘ de
otuz yıl önce aynı şekilde öldürülmüştü. Del’ in katili asla bulunamamış, o
günden sonra küçük kız, hayalet hikâyeleri ve efsanelerle ölümsüzleşmiştir.
Şimdi, yeni cinayetin soruşturması kahramanımızı karşı
konulmaz bir şekilde içine çekerken, geçmiş ve gelecek korkunç, beklemedik bir
şekilde bir araya geliyor. Çünkü hiçbir şey göründüğü gibi değil…
Ve gençliğinin hayaletleri unutulmaktan çok uzak.
Bu kitaba bayıldım.
Eğlendim, korktum ve bitene kadar onun esiri oldum. Elimden bırakamadım.
Sara Gran
İyi kurgulanmış,
sürükleyici ve eğlenceli.
Kirkus Reviews
Karanlık ve merak
uyandırıcı bu kitabı okuduktan sonra, Patates Kzı’ın peşinizde olup olmadığına
bakmak için arkanıza bakacaksınız.
Sara Gruen
Bir hayalet hikâyesi,
polisiye ve büyümek üzere bir masal, bu kitap sizi yetişkinlerin arkadaşlık,
ihanet ve cinayetle dolu çarpık dünyasına götürüyor. Jennifer Mcmahon’un bu
heyecan dolu kitabı, bir sonrakini hevesle beklemenizi sağlıyor.
Pam Lewis
Kitabı bir tatil gününde başlayıp bitirdim dersem başka bir
söz söylememe gerek kalmaz her halde kitabın anlatım tarzı ve hikâyenin
sürükleyici hakkında.
Söylemeyeceğine söz ver’ de hikâye olayın geçtiği 1971
yılında ki hikâye ve günümüz olan 2002 yılındaki hikâye olarak üzere geçmiş ve
gelecek arasında sürekli bir dönüşüm olacak şekilde anlatılmış. Bu dönüşümlü
anlatım tarzı da hikâyenin heyecanını daha artırdığını düşünüyorum, yani en
azından ben böyle anlatımları seviyorum.
Hikâyede bir cinayet olayı olsa da, esas olay bu cinayetten
daha ziyade de cinayete giden süreç, insanların açımsızlığıdaha ön planda
anlatılmış. Ki burada Patates Kız’ın yalnızlığı beni oldukça etkiledi. Belki de
bizim en azından benim çevremde gördüğüm bu dışlayıcı tutumlara yabancı
olmamam, birçok kez şahit olmam bundan etkilenmeme yol açtı.
Hikâyede ki bir bölümü burada paylaşmak istiyorum…
O ise bizim elmadan ziyade soğana benzediğimizi ve ikimizin
de katmanlı olduğunu söyledi. İnsanlar baktıklarında kirli dış tarafımızı
görürlerdi, o kadar.
Belki de bizde insanları soğan gibi görüyoruz, sadece dış
yüzeylerini… İçine bakmayı hiç bilemiyoruz.
Bu kadar iç gözlem yeter, kitaba dönelim değil mi?
Yoksa bu konu çoook uzar, ki belki bir gün bu uzun konuda
yazarım. Bir şeyler paylaşırız beraber…
Kitaba iki konuda eleştiri getirebilirim. Kitap Kate’nin hikâyesi
olsa da ve Kate’yi gayet akıcı bir şekilde işlese de yan karakterlerde biraz
zayıf kalmıştı. Çünkü yan karakterlerde de oldukça ilginç olabilecek kişilikler
olmasına karşın bu kişilerin betimlemeleri daha iyi olabilirdi. Ayrıca kitabın
son bölümünde ki anlatım tarzı kitabın finaline uygun olmadığı kanaatindeyim.
Çünkü kitap Kate tarafından; çocukluğundaki olayları anlattığı 1971 yılını, hem
de günümüzdeki, yani 2002 yılında ki olayları, hisselerini kendi ağzından
anlatırken, son bölümünde hikâye anlatıcısı bilinmeyen bir üçüncü kişi
tarafından anlatılarak bitirtilmesi anlatım tarzı bakımından devamlılık sorunu
oluşmasına yol açılıştı. En azından benim için böyleydi…
Kitabı okumamış olanlar için konu hakkında, tanıtımda
yazandan daha fazla bilgi vermeyi istemediğim için bu konuda yorum yapmıyorum.
Biliyorsunuz!
Ama genel olarak kitap hakkındaki yorumum ise oldukça
sürükleyici bir hikâyesi olan bu kitabı okur iken pişman olacağınızı
düşünmüyorum.
Peki, siz bu kitabı okumuş muydunuz?
Yorumlarınızı benimle paylaşır mısınız?
Sevgiler…