Anılarımız asla yok olmaz, bir gün düşer usulca yanı başımıza…
Ben kimim ?
Aslını söylemek gerekirse bunu bende bilmiyorum. Herkes
Lucie Walker olduğumu söylüyor ama saha öncesinde hayatımı sürdürdüğüm bu eve,
eşyalara bakıyorum ve hiç birini kendime ait hissedemiyorum. Eski, kuralcı,
kendini korumayı görev haline getirmiş Lucie’ye ulaşmak için ellerimi
uzatıyorum ama hiçbir zaman hatırlayamayacağımdan korktuğum anılar denizinde
boğuyorum.
Sonra o anılar denizinde onu görüyorum. Her şeyin yabancı
göründüğü eski hayatımdan, tanıdık gelen, samimi bir yüz. Benim onu yeniden
tanıyıp, sevmem onun da karşısında ki yeni insana alışması gerek. İşin kötü yanı
ise bunu nasıl yapacağımız hakkında ikimizin de bir fikri yok.
Gizem ve psikolojik dramın mükemmel bileşimi olan bu
romanda, sevdiğiniz insanları ve daha önemlisi kendinizi ne kadar tanıdığınızın
nefes kesici hikâyesini keşfedeceksiniz…
Diyor Jennie Shortridge nin yazdığı Aşk Su Anı kitabının
tanıtım yazısında.
Çok uzun zaman önce okuduğum, kitap blogumu açmadan çok
önce, ama yine de blogumda olmalı, aklımda kalan kadar olsa bile dediğim bir
kitap, bir öykü bu.
Esasında aklımda değil yüreğimde kalan bir öykü oldu
Lucie’nin öyküsü.
Başına ne geldiği bilinmeyen, kaza mı geçirdi yoksa başka
bir şey mi nişanlısı tarafından endişe ile aranırken, hafızasını kaybetmiş bir
şekilde bulunan Lucie . Peki, Lucie kendini, varlığını onu o yapan şeyleri
hatırlamazken, başkası tarafından anlatılan Lucie’yi ne kadar benimseyecektir.
Peki, arada gelen anılar? Onları nereye koyacaktır yaşamında. Kendisinin
nişanlısı olduğunu iddia eden, ama artık tanımadığı bir erkek ile yeni bir
yaşama başlamak…
Böyle başlayan ve devam eden, nasıl başlayıp bitirdiğimi
anlamadığım, aradan o kadar uzun zaman geçmesine karşın hala öyküyü
hatırladığımda içimde bir şeyleri sızlatan bir kitap.
Yüreğe dokunan, dışta sakin gibi görünen ama içte patlayan
yanardağların olduğu bu kitabı, bunca zaman sonra bile rahatlıkla okuyucularım
olan sevgili kitap dostlarıma rahatlıkla tavsiye ederim.
Sevgiler…