8 Nisan 2016 Cuma

Etkin Sağlık Dergisi…

 
Bu dergi ile tamamen şans eseri tanıştım. Bir gün eczaneye gittiğimde kasada ücreti ödemek için beklerden tezgâhta duran bu dergiyi görüp okumaya başladım ana kapağını, eczacı hanımda alabilirisiniz, ücretsiz bir sağlık dergisi deyince de hemen çantama atım. ( tabii teşekkür ederek, o kadar kaba biri değilimdir).
Dergi adı üstünde bir sağlık dergisi ama sağlıkla ilgilenen profesyonlere göre değil bizim gibi sıradan halkı bilgilendirmeyi amaçlayan bir dergi. Ve bence de bu amacına da ulaşıyor. Ben o gün bugündür her eczaneye gittiğimde yeni sayısı gelmiş mi diyerek etrafıma bakınıyorum.
Çünkü içinde ilgimi çeken pek çok konu, ufak bilgiler oluyor.
Bir gün eczaneye gittiğinizde etrafınıza dikkatlice bakın, eğer Etkin Sağlık Dergisi’ni görebilecek misiniz?
Eğer var ise mutlaka okumak için alın, naçizane tavsiyem olarak.
Sağlıklı bir gün geçirmeniz dileği ile, sevgiler…

6 Nisan 2016 Çarşamba

Yaşamsal Arınma…


Detox Programı – Yaşadaki Engellerin Üstünden Gelmenin Yolları
Bir hafta çinde: Mutlu, sağlıklı ve canlanmış bir yaşam için 25 olay adım.

Aslında Hepimiz Aynı Şeyi İstiyoruz!
Çok hareketli bir hayatınız olduğu için bazen kontrolünüzden çıktığını mı düşünüyorsunuz?
Her günü sabırsızlıkla bekleyerek uyanmak ister misiniz?
Her zaman harika görünmek ve şaşırmak ister misiniz?
Mutlu ve harekete geçiren ilişkileri arzular mısınız?
Evinizde, işinizde ve bütün yaşamınızda kontrolü ele almak ister misiniz?

Yalnızca Umut Etmeyin, Yaşayın!
Bu kitap, gerçek anlamda istediğiniz her şeye ulaşmanıza yardım edecek. Yaşamsal Arınma, yaşamdaki engelleri nasıl tanımlayacağınızı ve bu engellerin üstesinden nasıl geleceğinizi göstererek, sizi arındıracak, canlandıracak ve her şeye hazır hale getirecek. The British School of Complementary Therapy’in kurucusu ve Bedensel Arınma kitabının yazarı Jane Scrivner, hayatınızın her alanını vücudunuz, aklınız, eviniz, işiniz e ilişkileriniz – dönüştürecek, 25 adımdan oluşan bir program yarattı. Mutlu, sağlıklı olmak ve tamamen canlandırmak için düzinelerce kolay yöntemi keşfedin.

Zaman zaman yaşamında bazı şeyleri gözden geçirmeye ve biraz sadeleşme çalışmaları yapmaya ihtiyaç duyarım. Ki çoğu zamanda bu kararımı da uygularım. Fazla eşyalar, kullanılmayan kozmetikler, artık ihtiyacım olmayan kitapları dağıtırım. Bazı fazlalıkları ise hayatımdan atarım; mesela artık hayatımda olmasını istemediğim, hayatımda bana yük olan insanları özellikle. Ve bunu da herkese tavsiye ederim, biraz durup hayatınızı gözden geçirmenizi ve size yük olan şeylerden kurtulmanızı…

Ve bu doğrultuda yazan kitapları da zaman zaman okumayı severim, gözden atladığım bir şeyler var mı, yeni bir bakış açısı ile hayatımı nasıl sadeleştiririm diyerekten. İşte bu kitabı da bu amaçla okudum.

Kitap hakkında genel yorumumdan kısaca bahsetmem gerekirse; benim bilmediğim, bu da varmış atladığım dediğim bir noktaya dikkat çekmedi bende.
Buna rağmen kitabın dili akıcı ve sıkmayan bir üslubu olduğundan rahatça okudum ve kitabı bitirdim.

Kitaptan biraz bahsetmem gerekirse; kitap esasında dört bölümden oluşuyor. Birde giriş bölümü ve detoks yemeklerinin tariflerin yer aldığı iki ayrı bölümü daha var.
Kitabı nasıl kullanmamız gerektiğini yazarın anlatıldığı bölümden sonra yaşamsal arınmadaki sorumluluklarımızı belirten bölüm geliyor ve bence yazar kitabın en faydalı önerilerini bu bölümde anlatıyor. 

Yaşamsal esas sorumluluklarımız sıraladığı ve bunlara SWOT Analizi uygulamasını anlattığı bölüm bence hayatında ki sorumluluklara bu analizi uygulayan herkese çok yararlı olacağına ve hayatınıza başla bir gözle bakmasını sağlayacağına inanıyorum.
Ama bunun dışındaki kitapta yer alan ve toplamda 25 tane olan, yazar her gün birini hayatımızda uygulamamızı öneriyor, temel adımlar benim için çok fazla uygulanabilir gelmedi, en azından benim sürüdüğüm hayatta.  Buna karşın eğer kitabı okursanız belki bu adımlardan bazıları sizin hayatınız için uygun olabilir. Bunun için kitabı okumalısınız ama öncelikle…

Genel olarak kitap bana çok fazla bir şeyler katmasa da, yazarın bahsettiği birkaç detox adımı olduğunu da söylemden geçemiyeçeğim.

Yani benim için orta karar bir kitaptı.
Peki, siz bu kitabı okudunuz mu?
Yaşamınızda arınma için bir şeyler yapıyor musunuz, yoksa fazlalıkları taşımaya mı çalışıyorsunuz?
Önerilerinizi bekliyorum.
Sevgiler…
















Bir Denizanasından Mutluluk Tüyoları…

 
İnsan kendini ne zaman duvara toslamış hisseder? Çoğu zaman küçük ayrıntıların hiç ummadığınız ve hiç beklemediğimiz bir anda size sorun çıkardığında. Bir düşünün bakalım, bu duruma düşmüş birinin suratını!  Ya da Allah korusun kendi suratımızı!
 
Zavallı durumuna düştüğünü açıkça belli eden şaşkın ve komik bir surat! Dahası çaresizce çırpınan bir kalp. Ve de bunun tek nedeni size asla öyle zarar veremeyeceğinizi düşündüğünüz küçük bir ayrıntı.
İşte sizi böyle berbat durumlardan koruyacak, bu tür olası tuzaklardan uzak tutacak, kendi küçük ama önlemleri olağanüstü büyük ve zeki cin gibi bir denizanasından inanılmaz öneriler.
 
Eğer bir kitabı elinize alıp, okumaya başladığınızda, sıradan olaylara getirdiği yorumlara kahkahalar ile gülmek istiyorsanız Bir Deniz Anasından Mutluluk Tüyoları bu iş için kesinlikle doğru bir kitap olacaktır.
 
Nasıl devrimci olunur?
Bir devrimci olabilmenizi için başlangıçta ilginç bir düzenlemesi olan yüz kıllarınızın olması gerekir. Bütünüyle kellik her zaman kazandırır, sakallar harikadır ve bıyıklar orta karardır ama tarihte bir daha tekrar edilemeyecek kadar yeni ve tuhaf bir şekilde olmalıdır.
 
Kitap moda, ev, spor gibi bölümlere ayrılmış ve bunlar içinde de üst  konu ile ilgili sorular sorarak bu sorulara cevaplar verilerek yazılmış. Buradaki esas olay ne konu, ne sorular.  Sadece cevaplar, o kadar komik ki ben kahkahalar atarak okudum kitabı.
 
Tehlikeli sporlar nasıl yapılır?
Tehlikeli sporların tamamı esasen kendinizi öldürmek için yeni yollar bulup, ölüm kısmını son anda planlarından çıkarmaktır. Hız treninin kendi olmadan size bir hız treni tecrübesi yatacak olan her şey tehlikeli sporlar olarak sınıflandırılabilir.
 
Eğer sizde biraz gülmek istiyor ve bunu da bir kitap aracılığı ile yapmak istiyorsanız bu kitap kesinlikle doğru bir tercih olacaktır bana göre.
 
Nasıl komşu gözetlenir?
Merak ettiyseniz doğruca kitabı okumaya…



 

 


4 Nisan 2016 Pazartesi

Kelepir Kitapçıya Konuk Yazar Olmak İster Misiniz?

 
 Bahar günleri benim içime birçok coşku ile gelir. Yeni bir şeyler yapma hevesi kaplar her yanımı.  Kozasından çıkmaya çalışan bir kelebek misali… Bu hevesten Kelepir Kitapcı Bloguna yansıyan ise yeni bir etkinlik yapmak arzusu oldu.
Ama bu etkinlik bir şeyler alıp verme tarzında değil de bu sefer bir konuk yazarlık şeklinde olmasını arzu ettim. Bir kitap blogu olarak kitaplarla ilgili olacak bir konu belirledim konuk yazar olmak isten arkadaşlarımda.
Aşık Olduğum İlk Kitap!
Size okumayı sevdiren, kitaplarla aşk yaşamanıza vesile olan kitap hakkında bir yazı yazarak blogguma konuk yazar olabilirsiniz.
 
Benim aşık olduğum ilk kitap Çocuk Kalbi idi. O kitaptan sonra başladı her şey.
Peki, sizin  aşık olduğunuz ilk kitap, ilk aşkınızın adı neydi?  Bizimle paylaşır mısınız?
Yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
Yazımı bittirmeden bir konuya da hemen değineyim, konuk yazar olmak isteyen arkadaşlarım yazılarının sonunda bloggunu tanıtan yazı ve linklerini de rahatlıkla paylaşabilirler. Böylelikle de birbirimizin tanıtımını yapıp daha çok kişiye ulaşabiliriz  ve beklide daha çok kişide bize ulaşır.Belki de çok güzel dostlukların adımı atılır. Değil mi?
Bu konuk yazarlığın sürekli olmasını amaçlıyorum, o sebeple etkinliğin bir bitiş süresi yok. Öne Çıkan Yayın bölümünde devamlı açık tutmayı düşünüyorum.
 
 
Baharda kozasından çıkan tüm kelebeklerin güzelliklere uçması dileği ile,
Sevgiler…
 

3 Nisan 2016 Pazar

Kolay Para...

 
Sonunda Avrupa'dan Stieg Larsson'la kapışacak bir gerilim romanı geldi. Bilindikten uzak bir suç dünyası ve şahane bir anlatım.
James Ellroy
 
İşte dünyanın İsveç'ten beklediği gerlimi romanı.
Reggie Nadelson

Stockholm organize suç dünyasının irili ufaklı aktörleri onlar; kolay paranın, kısa yoldan ultra zengin olmanın peşindeler: Jorge, Mrado ve JW. Jorge, tipik ara eleman, kafa başka türlü çalışıyor; ama mafyanın üst yönetimi tarafından harcanınca, intikam yeminleri eşliğinde yeni bir yol çizmek zorunda kalıyor kendine. Mrado daha yukarılarda, gerektiğinde kaslarını gerektiğinde aklını kullananlardan. Olaylar kendisinin de gözden çıkarılabilir olduğunu ortaya koyduğunda, küçük kızını da düşünerek bu dünyadan tamamen kopmanın yollarını aramaya koyuluyor. Ve JW. Sosyetik takılmaya çalışan çulsuzun teki. Yalan dünyasını gerçeğe çevirmek için yapmayacağı yok, ama kimlerle dans ettiğinin farkında bile değil.
Hepsi de büyük vurgun için çalışıyor ama gerçekten aynı taraftalar mı? Yoksa kesişen yolları bu üçlüyü, kolay paradan çok, adım adım asıl hedeflerine mi yaklaştırıyor: büyük patron Radovan’a.
İsveç’in en ünlü savunma avukatlarından biri olan Jens Lapidus’un ülkenin şöhretli suçlularıyla deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı Kolay Para, hem Avrupa hem de Amerika'da büyük övgü topladı ve uzun süre çoksatanlar listelerinde kaldı.
 
Çok uzun zaman önce okuduğum, ama hala okuduğum ne harika polisiyeler içindeki yeri sarsılmayan bu kitabı polisiye ve macera seven tüm okurlara şiddetle önenerim.
Ayrı ayrı deva eden ökülerin romaının ilerleyen sayfalarında bir birinin içine geçmesi, olaylardaki heyecan dozu o kadar iyi ki....
Kitabı bır solukta okuyacağınıza eminim.
Kitabı çok uzun zaman önce okuduğum için altınıları filan not almamışım, zira o zamanlar bir kitap bloggeri değildim.
Ama kitabı bu bloggda tanıtmasam olmazdı.
Yazarın başka kitaplarıda bir an önce dilimize kazandırılması dileği ile iyi pazarlar...
 

 

30 Mart 2016 Çarşamba

Saldırı...

Ya o intihar bombacısı karınızsa?

Tel Aviv’in insan kaynayan restoranlarından birinde bir kadın, hamile elbisesinin altına gizlediği bombayı patlatır. Arap asıllı İsrailli Doktor Emin gün boyunca bu korkunç saldırının sayısız kurbanını ameliyat eder ve geç bir vakitte bitkin bir halde enin yolunu tutar. Ancak geçe yarısı onu acilen hastaneye çağırarak saldırıda paramparça olan bir cesedin karısına ait olup olmadığını teşhis etmesini isterler. Emin korkunç bir gerçekle yüz yüze gelir: Karşısındaki beden on beş yıllık karısı Sihem’ e aittir. Ve bundan daha acısı ise, eylemi gerçekleştirip onlarca insanın ölümüne neden olan intihar bombacısı da Sihem’dir…

‘’ Posta kutuda mektuplar vardı. Faturalar arasında küçük bir zarf dikkatimi çekti. Okumaya başladım:
‘ Mutluluk paylaşılmadıkça neye yarar Emin aşkım? Senin sevinçlerinin olmadığı yerde benim sevinçleri sönüyordu. Sen çocuklarımız olsun istiyordun, bense onları hak etmek. Vatanı olmayan hiçbir çocuk güvende değildir… Bana darılma. Sihem ‘ ‘’
Şimdiye dek 40 dile çevrilip milyonlarca satış rakamına ulaşan, Hollywood tarafından 2012 yılında sinemaya aktarılan hikâyesiyle taraflı tarafsız tüm eleştirmenlerden tam not alan ve bu başarısı ‘’ Cote Femme ‘’, ‘’ Booksellers ‘’  ve ‘’ Le Figaro Magazine’’ ödülleri ile taçlandırılmış olan Yasmina Khadra’nın ‘’ yürekli ’’ romanı Saldırı’yı bir solukta okuyacaksınız…

Bir pazar gününün sabahında başlayan Yasmina Kahdra okuma serüvenim Pazar akşamı bitecek kadar kısa biz zamanda bitti.Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Tanıtımında yazanlar ve kitabın aldığı ödüller kitabı olan merakımı artırmıştı.Büyük bir hevesle başladığım bu romanı dediğim gibi bir solukta bitirdim. Kitap dilli o kadar akıcıydı ki ne zaman başladım ne zaman bitirdiği anlamadım bile.

Öyküsü ilginçti bana göre. İsrail – Filistin savaşında direnen ile uyum salamaya çalışan ve daha hümanist olan bir kişinin çatışmalarını anlatıyordu. Kahramanımızın karısının intihar bombacısı olması sonrasında Doktor Eminin yaşadığı bu çatışmaydı. Hümanist bir insanın bir intihar bombacısı nasıl olunur, bu karara nasıl gelinir anlama çabasıydı.
Öykü bence iki bölümden oluşuyordu. Biri Doktor Emin’in İsrail’deki hayatı, arkadaşları ve karısının yaptıklarından sonra bu çevrede yaşadıklarından oluşuyor. Diğeri de geçmişi yani Filistin’de geçen bölüm ve burada karısının yaptıklarının anlama mücadelesini içeriyor.
Bence hikâyedeki sorunda bu iki bölümde oluyordu. Bir biri ile bağlantısı yok gibiydi. İlk bölümde geçen kişiler ikinci bölümde birden bir e yok oluyor ve ilk bölümde hiç bahsedilmeyen kişiler bunlar yerine hikâyeye giriyor. Ama öyküde hiçbir bağlantı olmadan birden bire. Ki benim öyküsü tam anlamı ile beğenme engel olacak biçimde. Ve hikâyenin içinde geçen Adil ile Emin arasında geçen karısı ile arasında bir şey olup olmamasını sorması, aldığı cevap sonrası hissettiklerini ben hikâyenin bütünü ile birleştiremedim. Ama hikayenin akıcı dille yazılmış olması benim öykünün bu devamlılık sorununu göz ardı etmemi ve kitabı okumaya devam etmemi sağladı.Ve bir Pazar günümü de yeni bir yazar tanıtı bana.

Peki, siz bu kitabı okudunuz mu?  Veya filmini izlediniz mi?
Görüşlerinizi benimle paylaşır mısınız?
Sevgiler…

Mutluluk, erdemliliğin ödülü değil erdemli olmanın ta kendisidir.
Erdem günümüz hayatında içi boş bir kavram, mutluluk ise maddi bir değer olsa da kitaptan bu alıntıyı yapmak istedim, erdemli kalmakta direnenler hatırına…


















23 Mart 2016 Çarşamba

Girişimcilik Tutkusu…

 
Küçük işletmeler niçin batar? Nasıl Büyür?
Kendi işimi ben başında olmadan nasıl iyi yürütebilirim?
Elemanlarımı sürekli müdahaleye gerek kalmadan nasıl çalıştırabilirim?
İşimi 5.000 defa çoğaltılabilecek, dolayısıyla 5.000 birimin ilki düzgün işleyeceği biçimde nasıl sistemleştirebilirim?
Hem kendi işimin sahibi olmayı, hem de ondan özgürleşmeyi nasıl başarabilirim?
Bu soruları sorunca asıl problemle yüz yüze gelirsiniz: Bilmiyorsunuz!
Problem de burada zaten.
Problem işiniz değil; hiçbir zaman da olmadı.
Problem sizsiniz!
Her zaman sizdiniz ve daima siz de olacaksınız.
Siz değişinceye kadar…
 Ürününüzü sattığınız mal değil, işletmenizin kendisi olana kadar…
Bu sıralar girişimcilik ile ilgili özel bir alakam var, belki de bir şeyler planladığımdan, kim bilir. Bu nedenle girişimcilik ile ilgili kitaplar tercih ediyorum kütüphanede ki kitap seçimlerimde.
İşte bu kitap seçimlerimden birisi Girişimcilik Tutkusu adlı kitap oldu. İsmi ilgimi çekti ilk başta, daha sonra da arka kapaktaki tanıtım yazısı. Sonunda  ‘’ Evet bu kitabı okumalıyım! ‘’ dedim. Ve şimdi de ‘’ Bu kitabı blogumda Paylaşmalıyım! ‘’ diyorum. O zaman hadi başlayalım…
Kitabın yazılış amacını yazar o kadar güzel anlamış ki, bana ekleyecek bir şey bırakmamış;
Nasıl yapılacağını değil, neler yapılması gerektiğini ortaya koymaktır.
Yani genel bir yol haritası çiziyor, altını doldurmak ise size kalmış.Bu nedenle esnek bir plan sunarak her işletme için yol haritası olabilecek bir bilgilerin olduğu bir kişisel gelişim kitabı bu.
Mesleğim gereği ülkemizde ki KOBİ’ler ile çok çalışma fırsatı buldum. Hem KOBİ’lerin bünyesinde hem karşı tarafında. Bu sebeple burada olan işletme mantığını, özellikle de sahiplerinin mantığını bildiğimi düşünürüm. Ve bu kitabı okurken de fark ettim ki yazarın anlattığı Amerika’da ki küçük işletme sahiplerinin mantığı ile çok farklı olmadığını gördüm. Mantık, daha doğrusu kısır döngü şurada; işletme sahipleri meslekleri olan teknikerlikten bir girişimciye dönüşememeleri. Hem işini yaparken, hem de işletmesini yönetirken. Bu ikisi arasında hem kendileri, hem işletmeleri sıkışıyor.
İşte yazar buradaki sorunları ortaya koyarken, Sarah adlı bir yaptığı pastaları satan bir işletme sahibinin hayal kırıklıkları, işletmesini yönetememesi ve bunun sonucunda işin altında boğulmasını karşılıklı konuşma şeklinde anlatıyor. Yazar ile olan karşılıklı konuşmaları tümevarım yöntemi ile bütün işletmeleri kapsayacak şekilde geliştirilerek hem sorun ortaya konuyor, hem de yapılması gerekenler kitapta anlatılıyor.
Kitabın dilli belirtmeliyim ki çok akıcı. Yazıların puntosu da büyük olunca kitap bir günde bitti.  Yeri gelmişken söylemden geçmek istemedim.
Yeni iş kuracak, kurmuş olan kişilere işletmesini yönetirken ki olması gereken mantığını, franchise mantığını, çok güzel ve benim okuduğum bir çok girişimcilik kitabından farklı ama bir o kadar ilginç fikirleri içinde barındıracak şekilde anlatan bu kitaptan ben birçok yeni şeyler öğrendim.
Özellikle kitaptaki bir bölüm benim çok ilgimi çekti, yeni kurulan işletmelerde ki profesyonel yönetici çalıştırılması. Fikir çok ilginçti ve benimde kafama yattı. Eğer bir gün bu kitabı okursanız bu bakış açısına dikkat etmenizi özellikle öneririm. Ben dikkate alacağım…
Genel inancın aksine, benim deneyimlerin işlerini olağanüstü derecede iyi yürüten iş sahiplerinin başarılarını çok fazla şey bilmelerinde değil, doyurulmaz bir daha fazla şey bilme iştahı ile dolu olmalarına dayandığını göstermektedir.
Kitap ülkemizdeki küçük iş sahipleri için çok gerekli olduğunu düşündüğüm, bildiğim, birçok bilgi içerse de hedef kitlesine ulaşacağını pek düşünmüyorum. Çünkü bizim ülkemizde ki yaygın anlayışın Ben Her şeyi Bilirim mantığı özel sektörde, hele yeni patron olmuş, egosu tavan yapan kişilerin bir şey bilme adına, hele işletme yönetmesi adına bir şeyler öğrenme ihtiyacını hissedeceğini hiç zannetmiyorum. Ve sonra işletme malum sona doğru gideceğini bilmek için ekonomi uzmanı olmaya gerek yok.
Büyük işleri olağanüstü insanlar değil, olağanüstü işler yapan sıradan insanlar yürütür.
Büyük işler yapan sıradan insanlara selam olsun diyerek bugünkü blog yazımı bittiriyorum.
Sevgiler…
 
 
 
 

21 Mart 2016 Pazartesi

Yaşam Koçluğu


Hayatınızı yeniden ve istediğiniz gibi biçimlendirmeniz için eşsiz bir rehber; Başarıyı, parayı, aşkı, idealinizdeki yaşamı tıpkı bir mıknatıs gibi kendinize çekeceksiniz.

Bugün, olimpiyatlarda yarışan atletlerin yaşam koçları var. Ünlü sinema oyuncularının, tanınmış sanatçıların yaşam koçları var. Genel müdürlerin, şirket sahiplerinin, zengin ve başarılı insanları yaşam koçları var.

Peki ya sizin kişisel bir yaşam koçunuz olsaydı?
Ne denli üretken ve başarılı olabileceğinizi hayal edebiliyor musunuz?
 
Artık bunu hayal etmekle kalmayacaksınız. Dünyanın en tanınmış yaşam koçlarından Talane Miedaner başarıya ulaşmak ve bunu sürekli kılmak için takip edilecek yolu bu kitapta size adım adım gösteriyor. Bu yolu takip ettiğinizde bugüne kadar sahip olmak istediniz her şeyi kolayca kendinize çekeceksiniz. Deneyin ve görün.

‘’ Yaşam koçluğunun olağanüstü sonuçlarına yabancı olan biri, bu kitabın yazarı Talane Miedaner’in danışmanlarının hayatlarında meydana gelen harika değişimlere şaşırabilir. Oysa bir yaşam koçu bu tür gelişmelere hiç şaşırmaz; beklediği zaten budur.
Bu kitap, her zaman sahip olmayı hayal ettiğiniz hayat için bir tasarımdır. Her ipucu üzerinde çalışın, sonuçlara şaşıracaksınız. Keyfini çıkarın.’’
Sandy Vilas
Yaşam Koçluğu Üniversite Başkanı


Bu sıralar yaşam koçluğu ile ilgili olan kitapları, yaşamımda ki olumsuz şeylerle mücadele etmemde bana destek olabilecek, yeni fikirler verebilecek kitapları okumayı tercih ediyorum. Bu dönemde ki ruh halim de bu kitaplara yönlenmemde önemli bir etken tabi ki.
İşte okuduğum kişisel gelişim kitaplarından birisiydi bu kitap; Yaşam Koçluğu.
Kitap on ana bölümden oluşuyor. Ve bu on bölümde on alt bölüme bölünmüş. 
Ana bölümlemelerin hemen hemen hepsi herkesin hayatından yer alan ve sorun olabilecek hayatımızdan kısımları içeriyor. Örneğin;

Parayı Nasıl Kendinize Çekeriniz?
Daha Çok Değil, Daha Akıllıca Çalışın.
Sevdiğiniz İşi Yapın.

Nasıl, hepimizin ana sorunlarından bir kaçı değil mi? Cevap vermem gerekirse, benim için bu üç soruda ana sorunlarımı oluşturuyor.
Kitabı ders kitabı gibi okudum, okurken önemli gördüğüm yerlerin altını çizdim, notlar altım, konu ile ilgili defterlerime ufak özetler çıkardım.
Ve dindiğim bilgileri yavaş yavaş yaşamıma uygulamaya başladım. Umarım sonuçları olumlu olur.
Mesela kitap okumayı seviyorsanız kitap okuma kulübüne katılın diyordu kitap. Eğer çevrenizde okuma kulübü yoksa kendiniz kurun o zaman!

İşte benimde blogumda paylaştığım bu kitap okuma kulübü kurma maceramı bu sözler başlattı.

Odaklandığınız şeyin genişlediğini unutmayın. Olumsuzluklara odaklanırsanız onu hayatınıza ekmeniz çok mümkündür. Benzer benzeri çeker.

Ben kitabı sevdim, önerileri makul ve uygulanabilir. Anlatım dili de oldukça akıcı. Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Yani bu tarz kitap okumayı sevenlere rahatlıkla önerebileceğim bir kitap.
Zaten çevremdekilere önerdim bile!
 
Uygulamaya hazır olduğuz standartları seçin, sahip olmak zorunda olduklarınızı değil…

Bu arada şunu söylemeden de yazımı tamamlamak istemiyorum;
İnsan kurallara sığmaz!

Yayın evinin bu sloganını ben çok sevdim. Ya siz?
Sevgiler…

Not: Masam ne kadar düzenli değil mi? Kitabı okurken çıkardığım notlarla birlikte olan resmi sizlerle paylaşmak istedim. Tabi kitabı okuduktan sonra ilk işim bu masayı toparlamak oldu…

19 Mart 2016 Cumartesi

Alfa Cadı’ya Veda…

IMG_4335.JPG görüntüleniyor

IMG_4335.JPG görüntüleniyorIMG_4335.JPG görüntüleniyorGüçlü ve Feminen Bir Kadın Olmanın Sırları
Erkeklerin hüküm sürdüğü dünyada gerekirse tırnaklarımızı ve sivri topuklarımızı göstererek gücümüzü kullanmayı öğrendik. Modern dünyada kadınların sesi daha çok çıkıyor, sözü dinleniyor. Ancak bu noktaya gelene kadar verdiğimiz savaşın bir bedeli oldu: Çoğuz kadın olduğumuzu unutmak zorunda kaldık! Oysa kadınsı yanlarımızı reddetmeden ayakta kalabiliriz.

Bu kitabın yazarları Rebecca ve Christy, feminen doğasını yok sayan ve bu durumu içselleştiren, dolayısı hayatını fark etmeden zora koşan, giderek daha çok mutsuzlaşan, stres yüklenen kadınlara sesleniyor: ‘’ Hanımlar, içinizdeki Alfa Cadı sayesinde mücadele etmeyi, ayakta kalmayı öğrendiniz, ama artık nasıl gelişeceğinizi keşfetme zamanı geldi. İçsesiniz sizi huzura, keyfe ve barışa çağrılıyor, ona kulak vermek için ne duruyorsunuz, hemen bu kitabı okumaya başlayın! ’’

 Hepimizin hayatında Alfa bir Kadın vardır dimi?
Belki de siz bir Alfa Kadınsınız?

Beni sorarsanız bu iki soruya da EVET diyebilirim rahatlıkla. Ama bunu sorun olarak göremiyorum. Çünkü yaşadığım yer, yazarların yaşadığı yer gibi değil. Onlar gelişmiş ben gerilemekte olan bir ülkede yaşıyorum.Ve benim ülkemde kadın olmak zaten suç, hele bir de feminen bir tavrı olunca potansiyel O….. ‘sun.

Peki, kitabı neden okudun dersen, bunun sadece dış çevremdeki tavırlarım için değil, özel hayatımda bana yıkıcı gelen özelliklerimi törpülemek için. En azından kendi küçük dünyamda kadın olmanın duygusal farklılığını, güzelliğini yaşamak için. Size de önerim bu.Yazarlar dış hayatta da Alfa Kadın tavrımızdan vazgeçmemizi söylese de ben buna maalesef katılamıyorum. Ama kendi küçük dünyamızda patron bizin değil mi?

Bunlar kitap hakkındaki görüşlerim, peki kitap nasıl bir kitap derseniz;
Kitap dört ana Alfa Kadın tipini tamlıyor; Zorlayıcı Alfa, Kontrolcü Alfa, Rekabetçi Alfa ve Yıkıcı Alfa.
Ve bunlar tanımlanıyor her bir bölümde. Sadece tanımlamakla da kalmıyor, sorun olarak gördüğü bu tavrı açıklarken örneklendiriyor ve de bunu aşmak için bize önerilerde bulunuyor.

Kitabı genel olarak sevdim. Konuyu anlatması, örnekler, çözüm önerileri bana gayet mantıklı geldi. Yazım dilli de gayet akıcı. Hafta sonu okumak için kütüphaneden aldığım bu kitabı planladığım gibi iki günde bitirdim.
Yani okunması için tavsiye edebileceğim bir kitaptı. Ama hayaller ve hayatları da göz önünde bulundurulmalı bence.

Bu günlük bu kadar benden, kitaplar ile dolu bir gün diliyorum sizlere.
Sevgiler…

Güçlü olmak hanımefendi olmak gibidir. İnsanlara bir hanımefendi olduğunuzu söylemek zorunda kalıyorsanız, muhtemelen güçlü değilsinizdir.
Margeret Thatcher



16 Mart 2016 Çarşamba

Kim Bulduysa Onundur…




King, Sadist ve Medyum’da olduğu gibi, çılgınlığa kafadan bir dalış yaparak, yazar-okur ilişkisinin sınırlarını zorluyor… Öykü yüksek performanslı bir araç gibi kimi zaman kükrüyor, kimi zaman mırıldanıyor, kimi zaman da fazlası ile eğlendirici. Ayrıca en dikkatli okuyucuların bile gözünden kaçabilecek kadar sinsice, edebi eleştirilerle dalga geçebiliyor.
Kirkus Reviews
İnzivaya çekilmiş ünlü bir yazar; intikam duygusuyla dolu saplantılı ve öfkeli bir okur; soğukkanlı bir cinayetin ardından yıllarca gömülü kalmış, içi hazine değerinde onlarca defterle dolu bir bavul.Hazineyi kim bulacak? Dahası ona sahip olmak cehennemin kapılarını açmaksa eğer, bu ateşte kim yanacak?
Stephen King’den, yazarlığın gücüne ve edebiyatın bir hayatı nasıl değiştirebileceğine dair sarsıcı bir roman.
Kitap tanıtımında yazanlar bu kadardı. Buna karşın kitabı birçok yerde görmüş, yorumlarını okumuştum. Buna karşın ilk başta tereddüt ile başladım bu kitaba, serinin diğer kitaplarını okumamıştım, kitap tanıtımında yazan kitapları, ama buna rağmen kütüphaneden bu kitabı aldım. Eğer hikâyeyi anlayamaz isem geri götürürüm ve serinin ilk kitabını alırım diye düşünerek. Kütüphaneye kitabı geri götürdüm götürmesine ama okunmuş olarak.
Kitap tipik bir Stephen King romanı; sürükleyici. Ne zaman başlayıp, ne arada bittirdiğinizi anlamıyorsunuz. En azından ben anlamadım.
Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde birbirinden farklı iki kahramanın, daha sonra yolları kesişecek olan, yaşadıkları olaylar anlatılıyor. Ben kitabın en çok bu bölümünü sevdim, doğruyu söylemek gerekirse. Diğer iki bölümde bu iki kahramanın karşılaşmaları, çalıntı bavul etrafında gelişen olayları ve yeni kahramanları tanıyoruz. Ben burada dedektifin hikâyesini, özelliklede Holly’in hikâyesini pek roman ile bağdaştırıp sevemedim. Belki bu kısım serinin diğer kitapları ile bağlantılıdır diye de düşünmedim değil. Ama genel bir değerlendirmede bulunmam gerekirse romanı sevdim. Hele Pete ve kardeşi Tina’nın ilişkilerini. Eğer sizde benim gibi Stephen King hayranı iseniz kitap okuma yolculuğunuz da olması gerekli olan bir roman. Ayrıca hayatın sıkıcılığına karşı keyifli bir mola olacağını düşünüyorum.
Peki, siz bu kitabı okudunuz mu?
Yorumlarınız nedir?
Benimle paylaşır mısınız?
Bu kadar soru yeter, herhalde; Sevgiler…

9 Mart 2016 Çarşamba

Başarı İçin Stratejiler…

Hayallerini kendi gücüyle gerçekleştirebileceğine inanan insan şevklidir, inançlıdır ve yaşam sevinci vardır. Liderlik konusundaki semineri ve kitaplarıyla ün yapmış Amerikalı yazar John Maxwell, ‘’ Kişinin gelecekteki umudu, onun şimdiki gücünün kaynağıdır’’ der.
‘’ Ben yapamam, ben başaramam! ’’
‘’ Sen yaparsın, uğraş, gayret et, eninde sonunda başaracağından eminim çocuğum! ‘’ diyen türden yüreklendirici aile ortamlarında yetişmiş kaç kişi var aramızda?
Çoğumuz, ‘’ Sen yapamasın bırak uğraşma! ‘’, ‘’ Beceriksiz, senin elinden iş gelmez, her şeyi berbat ettin! ‘’, ‘’ Bana sormadan bir şeye dokunma! ‘’ diyen ortalarda yetiştik. Sonuç olarak, ‘’ Ben beceriksizim, elimden iş gelmez ‘’ , ‘’ Başkaları benden daha akıllı, becerikli ‘’ diyen ve kendi yaşamının sorumluluğunu ‘’ büyüklere ‘’, ‘’ hükümete ‘’, ‘’ devlete ‘’ devretmiş,  emanet etmiş kendi gücünden kuşkulu, çekingen, ürkek bireylerin çoğunlukta olduğu ve onlarla alay edercesine, onları kullanan arsız ve yüzsüz insanlardan meydana gelen bir toplum oluşturduk.
İnsanların, ‘’ Sen yapabilirsin! ‘’ ‘’ Kendi hayallerini ve amaçlarını gerekleştirebilecek güç sende var! ‘’ mesajını duymaya, okumaya gereksinimleri var.
Kitabı kısaca özetlemem gerekirse tipik bir kişisel gelişim kitabı derim rahatlıkla.
Başarı sizinle başlar ve başarı diğerleri ile devam eder adı altında iki ana bölümden oluşuyor.
İlk önce başarılı olmamız için kendi içimizde neler yapmamız gerektiğini, bakış açımızın, tavırlarımızın nasıl olması gerektiğini anlatan bölümlemelerde örnek kişilerden, örnek olaylardan alıntılar yapılıyor. Ve her bölümün sonuna uygulamamız için bir dizi alıştırmalar veriyor.  Anlatım dilli olukça akıcı, bölümde anlatılanları rahatlıkla anlıyorsunuz, olaylar gözünüzde canlanıveriyor. Yazar Amerikalı olduğu için referans kaynakları da kendi kültüründen çoğunlukla. Ama bu beni rahatsız ettiğini söyleyemeyeceğim. Ama okurken siz kendi kültürünüzden de referanslar bulabilirsiniz. İkinci bölümde ise çevrenizdeki insanlarla ilişkilerde başarılı olmanın yollar yine aynı metotla anlatılıyor. Burada ayıca ayrıntılı tanımlamalarda yapmış yazar.
Kitabın yazım dilli, bir üst paragrafta da söylediğim gibi oldukça akıcı, insanı hiç sıkmıyor. Kitabı iki günde bittirdim ben.  ( yaklaşık olarak 200 sayfaydı kitap.)
Kitabı ben özellikle daha önce hiç kişisel gelişim kitabı okumamış olan arkadaşlarıma tavsiye ederim. Kişisel gelişim kitapları için temel oluşturabilecek nitelikte bir kitap bu. Ben tada önce bu konuda birçok kitap okuduğum için bana fazla yüzeysel geldi.
Benden bu günlük bu kadar;
Sevgiler…
Beş yıl sonra iki nokta dışında yine bugünkü siz olarak kalacaksınız: Tanıdığınız insanlar ve okuduğunuz kitaplar.
Charlie Jones

8 Mart 2016 Salı

İtaatszilik Üzerine…



İtaatsizlik isyan değil uyumdan vazgeçmektir ve uygarlık itaatsizlikle başlar,
Korkuya, nefrete, hırsa,
Bize sürekli yeni ihtiyaçlar dayatan ve neyi beğenmemiz gerektiğini empoze eden sisteme,
Otomatikleşmeye,
Yaşlılığı süper tüketicilik konumuna getirmeye,
Telkinlere ve kamuoyuna,
Savunduğumuz şeyleri sevmek yerine karşısında olduğumuz şeylerden nefret etmeye,
İnsanların eğerleşmişliğine ve nesnelerin eğerin üzerinde olmasına,
Bireysellik yerine aynılığı koymaya,
Savaş çığlıklarına,
Bunca varlık içinde gitmen gönül darlığına,
Yaşam sevincinin yerine ‘’ Yaşasın Ölüm! ‘’ sloganı koyanlara İTAATSZİLİK!

Nasıl etkileyici bir tanıtım değil mi? Bende çok etkilendim ki zaten Eric Fromm hayranı biriyimdir. Normalde ben yazılarımı daha önceden yazarım, şu an bile Mayıs 2016 kitap tanıtımlarım ve yorumlarım hazır. Paylaşılmak için gününü ve saatini bekliyor. Ama bazen, bazı kitaplar beklemek istemiyor, beni hemen paylaşmalısın, belki senin sayende biri beni daha okur diye bağırıyor sanki bana.
İşte böyle kitaplardan biriydi; İtaatsizlik Üzerine…

Kitabı bitirir bitirmez, bu yazıyı yazmaya koyuldum. Kısaca kitap hakkında ki görüşüm; kesinlikle okunması gerekli kitaplardan biri olduğu.Kitap on bölümden oluşuyor; hepsi birbirinden ilginç başlıkları olan. Ve yazarın görüşlerini bizlerle paylaştığı bölümler.

Savunduğumuz şeyleri sevmek yerine karşısında olduklarımızdan nefret etmekle uğraşıyoruz.

Ama özellikle kitabın Psikolojik ve Ahlaki Bir Sorun Olarak İtaatsizlik başlıklı bölümü, beni en çok etkileyen bölümdü. Keşke imkanım olsa da yazıyı paylaşsam,ama bence siz kitabı alıp bu kitabı özellikle de bu yazıyı okuyun bence.
Kitap felsefi bir kitap ama bu sizin gözünüzü korkutmasın. Yazarın dili, anlatım tarzı çok sade ve akıcı. Yani bu konularda fikri olmayan biri bile rahatlıkla okuyabilir.
Günlük, bir mesajı olmayan kitapları zaman zaman bende okusam da, hayatın gerçekleri konusunda yeni bakış açıları geliştirmek için felsefe kitaplarını okumaya da çalışıyorum. Size de öneririm bunu… Ve bu tarz kitapların içinde Eric Formm’un kitapları da önemli bir yer tutmalı bence seçimlerinizde.

Köle olma tehlikesi içinde olmayabiliriz ancak robot olma tehlikesi içindeyiz ve geleneğimizin insani değerleri tehdit altındadır – bütünlük, bireysellik, sorumluluk, mantık ve sevgi. Bu değerler üzerinde konuşmayı sürdürmek giderek anlamsız bir ayine dönüşmektedir.
Yazarın tüketim üzerinde görüşlerini paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum. Bakalım siz bu görüşlere katılacak mısınız? Ben katılıyorum, belirtmeden geçmeyeyim. Peki, ya siz? Sevgiler…

Tüketici insanın ana gayesi bir şeye sahip olmak değildir, iç dünyasındaki boşluğun, dirençsizliğin,yalnızlığın ve endişenin üstesinden gelebilmek için daha çok tüketmektir.
Tüketici insan, bilinçsizce sıkıntısının ve endişenin baskısında iken mutluluk yanılsamasını taşır.İnsanın makineler üzerinde ki egemenliği artıkça insan olarak daha güçsüzleşmekte,, daha fazla tüketince de endüstriyel sistemin yarattı ve yönlendirdiği bitip tükenmeyen  gereksinmelerinin kölesi olmaktadır. Heyecanı ve coşkuyu yaşamanın zevki, mutluluğu ve maddi rahatlığı da canlılık zanneden insanın doyurulmuş açgözlülüğü, yaşamın anlamı haline dönüşür ki bu mücadele yeni bir din gibidir. Tüketim özgürlüğü, insanın özgürlüğünün özü haline gelir.










2 Mart 2016 Çarşamba

Saklı Öpücük…

Gist, muhteşem karakterleriyle karşımızda. O; bağımsız kahramanların ve kalbi erte aşkların ustası…
Romantic Times
Kadının gözleri yeşildi. Tıpkı bir İskandinav kraliçesi gibi… Gülümsediğinde tüm yüzü aydınlanmış; alt dudağının sol tarafındaki küçük kahverengi ben titreşmişti.
Teksas Eyaleti polisi Lucious Landrum azılı Comer Çetesi’ni yakalamaya kararlıydı. Bunun için hayatını ortaya koymuştu. Ama Georgie… Ah George!.. Bir kadının saçının teli için perişan oluyordu. Hayatı boyunca soyguncularla çatışmış, sayısız çeteye baskı düzenlemiş, defalarca ölümle burun buruna gelmişti ama asla bu ufak tefek kadını karşısında gördüğü zaman ki gibi gerilmemişti.
Ah! Bu kadın onun sonu olacaktı…
Georgie bağımsızlığının tadını çıkarıyordu. Kasabanın kadınlarının aksin kendin ait bir evi ve işi vardı. Tabii Lucious gelene kadar… Bu küstah adam bir ana ortaya çıkmış, işine ortak olmuş ve genç kadına emirler yağdırmaya başlamıştı. Evet, yüreğini titretecek kadar yakışıklı olabilirdi ama özgürlüğünü elinden almak…
İşte bu imkânsızdı!
Yürekleri ışıtan bir aşk hikâyesi…
The Heart
Bu okuduğunuz ilk Deeanne Gist romanı olabilir ama emin olun son olmayacaktı.
The ell-Dressed Branch
Kaakterler her sayfada da güçlü, daha aşk dolu.
CBA Retailers Magazine
 Genelde cep boya olan kitapları pek sevmem, yazı puntolarının küçüklüğü yüzünden, Okumak da zorlanıyorum.Ama başa bir yönden dolayı da severim. Çanta taşımasında ki kolaylık sebebiyle.
İşte bir yolculuk öncesi eksikliklerimi tamamlamak amacıyla markete gittiğimde cep boy kitapların indirimde olduğunu gördüm. Fiyatı 3.90 Tl ‘ye inmişti 10 Tl’den. Birçok kitap çeşide vardı indirim reyonunda. Yolculuğumda yanıma bir cep boy kitap olması benim için rahat olur diyerekten. Ve başladım reyonu alt üst etmeye, hangi kitabı alsam diyerekten. Romantik bir kitap istedim, kafamı ve gönlümü dinlendirecek. İşte bu doğrultuda tercihimi Saklı Öpücükten yana kullandım.
Kitabı almam öyküm kısaca böyleydi. Hadi artık kitap nasıldı, ondan bahsedeyim.
İlk önce kitabı rahat okudum. Kitaptaki yazı karakterleri çok küçük değildi. Ki bu konu benim için önemliydi.
Öykü ise idare ederdi. Çok akıcı, sürükleyici, inanılmaz bir aşk hikâyesi değildi. Ama kötü okunmayacak bir öykü de değildi. Benim amacım yolculukta vaktimi geçirtmesi olduğundan ben yol boyunca vaktin nasıl geçtiğini anlamadan okudum. Zaten büyük beklentiler ile aldığım bir öykü değildi. Polisiye, aşk karışımı olan bu öyküde hikâyede zaman zaman kopukluklar vardı. Çeviride de problem olduğunu düşündüm çünkü çok devrik ve kopuk anlatımla vardı.
Kısaca kitabı hakkındaki görüşümü söylemem gerekirse vasat bir kitaptı. Ne tavsiye ederim, ne de etmem.
Ama başka bir cep boy kitabı alımıyım derseniz? Evet, alırım derim. Okuma zorluk yaşamadım çünkü.
Peki, sizin bana önerebileceğiniz bir cep boy kitabı var mı?
Sevgiler…